YAKIŞTI MI ENSAR’A, YAKIŞTI MI MUHACİR’E!

Standart

Anadolu her zaman çok göç aldı. Laf aramızda, biz de göç ederek geldik buraya. Ezelden beri ev sahibi değiliz yani. Çadırlarımızla geldiğimizde başka sahipleri vardı buraların. Bizler ise yeni bir hayat arayan yurtsuz göçmenler idik. Bunu hepimiz hatırlıyoruz değil mi? Her neyse…

Sonra Kırım’dan, Kafkasya’dan, Balkanlardan, Kuzey Irak’tan göçler oldu Anadolu’ya. Başka başka zamanlarda yüz binler, milyonlar katıldı aramıza. Sığıştık bir şekilde. Çeşit çeşit göçlerle çeşit çeşit yaşamlar kuruldu. Her birinde büyük zorluklar yaşandığına şüphe yok. Ama böylesi hiç olmadı; sanırım.

Bundan sekiz yıl kadar önce, Suriye iç savaşının ilk günlerinde Türkiye’yi “Ensar” olma heyecanı sarmıştı. Diğer bütün sesleri bastıran bir ses “din kardeşlerini” ülkeye davet etmekteydi. Milyonlarca Suriyeli de bu davete inandı: “Bize asla yük değillerdi.”

Kitlelerin coşkusunu dini referanslarla köpürten bu heyecan şimdilerde azalmış görünüyor. Zira yıllar “Muhacir” kardeşleri için para saçıp yer açan “Ensar’ın” tereddütlerini büyüttü.

Mağdur kardeşlerimizi gönül zenginliğiyle ağırlayarak başlamıştık. Ama sekiz yıl sonunda hayatlarımız adeta Suriyelilerle yer değiştirdi: Artık onlar bizim şehirlerimizde yaşıyor, biz onların şehirlerinde savaşıyoruz!  

Türkiye’de kimi şehirlerde Türk vatandaşlar azınlığa düştü bile. “Muhacir Suriyelilerin” doğum oranı, hayata tutunmaya çabalayan bir göçmen kitlesinden beklenmeyecek kadar yüksek. Ekonomik veya sosyal sorunları tek tek anlatmaya gerek yok. Suriye konusunda olan biten her şey artık çok karmaşık. Böylesi bir göçmenlik karşısında Anadolu’nun bile kafası biraz karışmış gibi… Dedim ya, böylesi hiç olmamıştı.

Elbette “Muhacirlerin” de duyguları var! Bir zaman makinesi olsa ve bütün Suriyelileri sekiz yıl önceye göndersek acaba ne hissederler? Kendi ülkelerinde, kendi evlerinde, kendi hallerince yaşadıkları o yıllara geri dönseler, sizce yine silahlanırlar mı? Yine savaş başlatırlar mı? Yoksa her ne olursa olsun barışın yolunu mu ararlar?

Önüne “Özgür” veya sonuna “Cephe” eklenmiş bir silahlı gruba katılıp maaş almak… Gurbet illerde “Muhacir” sayılıp da tayına bağlanmak… Veya Esad’ın askeri olarak Halep’e girmek büyük bir fark yaratmıyor: Bugün bulunduğu yerde verdiği savaştan memnun olan kaç Suriyeli var?

Türkiye’de Suriyelilerle ilgili dini söylemler yerini siyasal söylemlere bıraktı artık. Siyasete iliştirilmiş İslam’ın ayırt edici özelliğidir bu: Yıllar boyu sırtı sıvazlanan “Muhacirler”, bir günde “beslemek zorunda mıyız” mültecisine dönüştü. Kendilerini Pazarkule Kapısı’nın önüne konulmuş bulduklarında, gerçekte “Muhacir” değil satranç taşı olduklarını da anladılar. Bana sorarsanız, hayat onları “çalı idi, çırpı idi; evim idi, evim idi” diye iç geçirdikleri bir noktaya çoktan getirdi. Ama Suriye’de evleri yok artık.

Peki biz bütün bunları niye yaşadık… Kana, gözyaşına ve hayal kırıklığına doymayan bu gurbetlik hikayesinde çok sevap kazanan birileri var mı gerçekten?

Ölenin, öldürenin; sürenin, sürülenin… Yani herkesin “Müslüman” olduğu şu kan banyosunda, Allah’ın “Güzel oldu, aferin size!” dediği sahne tam olarak hangisi?

Siyasete iliştirilmiş bir dinin ezoterik avuntularıyla yaşamaya kararlı olanlara soralım: Yakıştı mı Ensar’a, yakıştı mı Muhacir’e?

Uğur K.YİĞİT, Dr.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.