“Yüce bir yaratıcı olduğu” inancı hakkındaki temel eleştirilerden biri de bu inancın, insanoğlunun sığınma veya teselli ihtiyacından doğduğudur. Elbette mümkündür; zira dünya güvenli bir yer değildir. Kaçınılmaz tehlikeler bu küredeki canlıların yol arkadaşı adeta. Kar, fırtına, sel veya depremler, besin zinciri, türlerin saldırganlığı ve elbette insanın insana ettikleri… Yaşam savaşının acımasızlığı karşısındaki sonsuz çaresizliğimiz, sonsuz bir sığınak ihtiyacı doğurmuş olabilir. Belki bizi yüce bir güç yaratmıştır, belki de biz o yüce gücü yaratmışızdır. Her iki argüman da dogmatik ve çürütülemez görünüyor. Öyleyse inanç veya inançsızlığın “doğru” veya “yanlış” ilan edilmesi de mümkün değil.
Öyle ama gelin bugün “bir yaratıcı güce” inananların izinden gittiğimizi hayal edelim: Sonsuz kudrete sahip yüce bir yaratıcı var diyelim. Her andan haberdar ve her oluşta emredici biri. Mekânsız sonsuzlukta durmuş, milyarlarca galaksiyi elinde bir tespih gibi çeviriyor… Bizler, bunlardan sadece biri olan Samanyolu’ndaki 200 milyar yıldızdan biri etrafında dönüp duran yerkürenin üstündeyiz. Zerrenin de zerresiyiz yani. Bir esintiyle yatağa düşen, tek virüsle ölüp giden insanoğlu, kendine galaksilerden tespih yapmış bir zatı nasıl hayal edebilir?
Diyeceğim şu ki eğer galaksilerin sahibi olan bir yaratıcıya gerçekten inanıyorsanız, çok büyük bir şeye inanıyor olmalısınız. Çocuğunuzu üniversiteye yerleştirecek, onu memur yapacak veya kızınızı evlendirecek bir “kısmet açıcıdan” daha büyük bir şey düşünmelisiniz. Sizi koruyacak, acıkınca doyuracak ve işler kötü gittiğinde düzeltecek olan kişi anneniz, babanız, dayınız veya zengin bir dostunuz olabilir. Evlenmek istediğinizde “kısmetinizi” açacak kişi ise sevgilinizdir. Gerçek bir inanç ve gerçek bir Allah için biraz daha hayal gücü, lütfen biraz daha gayret!
Eğer gerçekten çok yüce bir yaratıcı varsa, el açıp yakaranların dualarını hangi kitaptan aldıklarına… Anlamadan tekrar ettikleri ezberlerinin ne kadar otomatik olduğuna… Bu otomatik ezberlerin, derin gırtlak hareketleri eşliğinde ve tam da esrarları çözecek sayıda tekrarlanmasına bakmayacaktır. Ama dualardaki yakarışların gerçekliğine, sözlerin içtenliğine mutlaka bakacaktır. Allah’ı, ezber nakaratları sayan, gırtlak sesleri dinleyip başaramayanları eleyen bir dua jürisi gibi hayal etmek ve onu böyle anlatmak haksızlık değil mi?
Diyeceğim bir diğer şey şu ki, gerçekten yaratıcı bir güç varsa, saltanatındaki trilyonlarca toz zerresinin biri üzerinde ayakta durmaya çalışan zavallı insanların yaptığı haylazlıklar muhtemelen onu çok sinirlendirmiyordur. En büyük hareketimiz Allah için bir zerre titreşiminden ibaret ise onu ne kadar öfkelendirebiliriz ki? Örneğin bir doktor, ultrason muayenesinde anne karnındaki bebeğin kendisine orta parmak gösterdiğini fark etse ne olur? Bence gülümser. Peki gülümsemese, onun yerine bebeğe bağırıp çağırmaya başlasa mantıklı olur mu? Peki milyarlarca galaksisi olan birinin, bizleri durmadan azarlayıp ateşle tehdit etmesi mantıklı mı? O gerçekten böyle biri mi? Onu bize böyle tanıtan kim? Allah’ın “her şeye sinirlenen huysuz bir ihtiyar” derecesine kadar alçaltılmış olması, “hoca bana taktı” diye özetlenebilecek bir kindar olarak tanıtılması can yakıcıdır… Allah işte buna kızabilir.
Allah’ın bizzat inanç(!) sahipleri tarafından -güya onu yüceltmek için- ne kadar küçültüldüğünü, gerçeklikten ne kadar uzaklaştırıldığını anlatan pek çok örnek yazılabilir. Bütün bu gerçek dışılığa rağmen bir Yaratıcı olduğuna inanıyorum ve inandığım Allah’ı aklımın erdiğince büyüteceğim.
Benim tasavvur ettiğim Yaratıcı, hayatın da biricik sahibi olduğu için yaşamayı teşvik eder; ölmeyi değil. Savaşlarda ölen insanların kendi kanıyla gömüldüğü şehitler tepesine bakıp bakıp mutlu olan bir yaratıcıya inandığınıza emin misiniz? Yani namlunun ucuna bir insanı alıp tetiğe basıyorsunuz ve kurbanın kanı etrafa saçılıyor… Sonra inandığınız “sonsuz merhamet sahibi” yanınıza gelip sırtınızı sıvazlayarak şöyle diyor: “Aferin, güzel kan döktün… Hak etmişti!” Böyle mi inanıyorsunuz gerçekten! Hayır hayır, Allah’ı “benden kan isteyen bir antik çağ tanrısı” gibi hayal edemem. Böyle bir tanrı ne yüce ne yaratıcı ne de gerçek olabilir!

Benim tasavvur ettiğim Yaratıcı, minicik kızların evlendirilmesini olağan karşılamaz. Zira Allah’ın, küçücük kızlara göz diken sapkınları cesaretlendiren bir irade göstereceğini kabullenemem. Böyle bir irade Allah’a değil “utanmaz bir erkeğe ve acımasız bir babaya” yakışır. Ne yücedir ne yaratıcıdır ne de gerçektir!
Benim tasavvur ettiğim Yaratıcı, evlilikten miras payına, mahkeme şahitliğinden trafikteki geçiş üstünlüğüne kadar her alanda ezici bir erkek üstünlüğünü şart koşmuş olamaz. Böyle yaptığını düşünmem için Allah’ın “baskıcı bir erkek” olduğunu varsaymam gerekir. Bu varsayım ise ne yücedir ne yaratıcıdır ne de gerçektir!
Anlayacağınız kan akıtmayı kutsallaştıran veya sübyancıları cesaretlendiren veya bir cinsiyeti diğerine hizmetçi kılan tanrıların varlığına da yüceliğine de inanmıyorum. İnanmadığım daha başka pek çok tanrı var: Bir gün “esirgeyen, bağışlayan” ertesi gün “acımasızca cezalandıran”… Gönderdiği din için “İslam (yani Barış)” adını seçtikten hemen sonra “kan dökülmesini, şehitler tepesinin boş kalmamasını emreden”… Hem mazlumun duasını merhametle dinleyip hem de zalim birini sırf devlet yöneticisi (Ululemr) diye kutsayan… Uzun lafın kısası, zıtlıklarla dolu sayısız tanrıların hepsine birden tek tanrıymış gibi inanmak zorluyor beni. Hırs ve hevesleri için bu tanrıları uyduranlara şaşırmıyorum çünkü onlar hep vardı. Ben, önlerine konulup kaldırılan sayısız zıtlığın hepsine birden Allah diye inanıp duranlara şaşıyorum. Bunca çelişkiyi taşıyan bir yaratıcı ancak insanların yarattığı bir yaratıcı olabilir. Bu çok açık değil mi?

Fakirlere “Bolluk ve Bereket Tanrısı Kibele” olarak sunulurken savaş çığırtkanlarının elinde “Savaş Tanrısı Ares’e” dönüşen… Depremlerde “Poseidon” olurken, kısmet arayanlara “Eros” hizmeti veren çok kullanışlı bir tanrı inancımız varsa itiraf edelim: Bu tek tanrılı bir inanç sistemi değil, mitolojik bir pagan kültüdür.

Çılgın bir pop konseri veya kadınların açık saçık kıyafetleri yüzünden bütün bir şehrin depremle cezalandırıldığını düşünüyorsanız Allah’a inanıyor olabilirsiniz. Ama ölümlülere kızınca üç başlı mızrağını yeryüzüne saplayan deprem tanrısı Poseidon ile Allah’ı birbirine karıştıran aptallığı “iman” diye yutturanların peşine takılmış da olabilirsiniz. Dikkat etmelisiniz; ilahi mesaj diye yapıştığınız şey, birilerinin pazarladığı sürükleyici bir roman olabilir.
Gerçekten yüce bir yaratıcı gücün varlığına inanıyorsak onun emirlerinin özünü ve hakikatini aramalıyız. Şunun bunun emelleri uğruna oyuncak edilmiş kullanışlı ezoterik söylemlere yapışmakla olacak şey değildir bu. Gerçek bir din için daha fazla gayret, daha fazla hayal gücü ve sorumluluk gerekir. Bu arayışı tehlikeli bulanların, olduğu yerde kalması daha uygundur.
Uğur K.YİĞİT, Dr.