
Hepimizin canını sıkan bir soruyla başlamak istiyorum. Ardından konuya farklı bir bakışı getirmek amacıyla bir spekülasyona girişeceğim. Böylece konu hakkındaki tartışmalara katkı yapmış olmayı umuyorum.
Melih R. ÇALIKOĞLU
Okumaya devam etHepimizin canını sıkan bir soruyla başlamak istiyorum. Ardından konuya farklı bir bakışı getirmek amacıyla bir spekülasyona girişeceğim. Böylece konu hakkındaki tartışmalara katkı yapmış olmayı umuyorum.
Melih R. ÇALIKOĞLU
Okumaya devam etToplum neden işlenen haksızlıklara, yolsuzluklara karşı bu kadar duyarsız veya millet iradesi neden kötünün peşinden gidiyor ve benzeri pek çok soru geçiyordur aklınızdan.
Okumaya devam etBu uzun bir yazı olacak. Sizi bir düşünce gezisine davet ettiğimi düşünün. Sorular sorduğum ve bunlara cevap olarak önermelerimi sunduğum bir yolculuk gibi biraz dolambaçlı ve biraz da yorucu.
Okumaya devam etResmi istatistiklere göre şu anda ülkemizde geçici koruma statüsünde 3 milyon 684 bin Suriyeli sığınmacı var. Bu sığınmacılar arasında yaşları 0 ile 9 yaş arasında olan 1 milyon 66 bin çocuk da bulunuyor (1). Bu çocukların çok büyük bir bölümünün Türkiye topraklarında doğduğu ve kendi anavatanlarını hiç görmemiş olduklarını tahmin edebiliriz. Suriyelilerin yanı sıra 173 bin Iraklı, 116 bin Afganistanlı ve 27 bin İranlı da ülkemize sığınmış durumda (2). Varlıklarını hepimizin gördüğü ve bildiği Afrikalı göçmenlerin sayısını ise hiçbir yerde bulamadım.
Okumaya devam et
Melih R. Çalıkoğlu, 2014
Açık ve net konuşayım. Daha küçük bir çocukken, henüz Uzay Mekiği bile ilk uçuşunu yapmamışken, Skylab uzay istasyonu yeryüzüne düşürülürken yani 1970’lerin sonlarından beri uzay ve uzayın keşfi konusuna meraklıyım. Çok yakından takip ederim. Her ne kadar pozitif bilimlerde eğitim almamış olsam da, bir mühendis veya benzeri yetkinliğim bulunmasa da, bir sosyal bilimci olarak bu konunun politikle ve kültürle ilgisini araştırabilecek yeterlikte olduğumu düşünüyorum. Bu hafta Cumhurbaşkanı’nın büyük bir şölenle duyurduğu, altının boş olduğu bir iki gün geçmeden anlaşılan, uzay programına neden sevinemediğimi, ve neden bu ekibin Türkiye’yi yeni keşifler çağına taşıyamayacağını bu bilgi birikimime dayalı olarak açıklamam gerekiyordu.
Okumaya devam etBu dünyadan bir Kaptan Cousteau geçti. 1980’lerde çocuk olanlar, yani benim kuşağım, iyi tanırız onu. Yüzünden gülümsemeyi hiç eksik etmeyen, dalgıç kıyafetinden başka şey giymeyen bir bilim adamıydı. Televizyon teknolojisinin evlerimize getirdiği en etkileyici isimlerden biriydi, Jacques-Yves Cousteau (1910 – 1997).
Okumaya devam etİnsanlar anadilini imla kuralları veya anlam yapıları hakkında özel bir eğitime ihtiyaç duymadan konuşabilir. Metinlerin nasıl işlediğini bilmemiz gerekmez. Bu durum, bilgisayar yazılımlarından hiç anlamayan kişilerin bilgisayar kullanabilmesine benzer. Peki özel bir şeyler öğrenmeksizin güzel konuşabiliyorsak, edebiyatın gereği nedir?
Bu sorunun cevabı dil bilimcilerin sahasında kalıyor. Ancak benzer bir soru sanat ve estetik için de söz konusudur: Yüz milyonlarca insan için sanatsız bir yaşam mümkün ise insanoğlu için sanatın gereği nedir?
Okumaya devam etGrup psikolojisi üzerinde yapılan en dikkatli araştırmaların kanıtlamaya ve detaylarıyla tanımlamaya çalıştığı şey, aktif bir grubun içindeki bireylerin zamanla eriyerek kendisini özel bir durumun içinde bulması sürecidir. Bu, hipnotize edilmiş bir bireyin kendisini hipnotize eden kişinin ellerinde bulması gibi büyüleyici bir durumdur… Bireyin uyanık kalmasına karşın bilinçli kişilik tamamen yok olmuş, akıl ve irade kaybolmuştur. Bütün hisler ve düşünceler hipnotize eden kişinin (yani sürünün) istediği yöne doğru yönelmiştir. (FREUD S., Grup Psikolojisi ve Ego Analizi, Alter Yayıncılık, 2013, s.10)
Okumaya devam etNOT: Yazı ilk defa meridyenhaber.com adresinde yayınlanmıştır.
Kargaşanın hakim olduğu, bizi hayata demir çıpalarla bağladığını zannettiğimiz temel değerlerin sarsıldığı, dostun dosta, babanın oğluna, kardeşin kardeşine, komşunun komşuya zarar verdiği, toplumun tüm kareleri ile sapır sapır döküldüğü, mozayiğin çatladığı, cehaletin eğitimli olmaktan yeğ olduğu, yalakaların artık utanmak zorunda kalmadığı, devletin tüm organları ile partili bir pelteye dönüştüğü garip zamanlardan geçiyoruz.
Okumaya devam et