MACHIAVELLI VE PRENS

Standart

Bir filozof olmaktan ziyade bir devlet adamı olan Machiavelli, akademik felsefenin standartlarına uymaz.


Onun dönemi, Papalık ile şehir devletlerinin birbirleriyle ve İspanya ile Fransa gibi yabancı güçlerin sık müdahalesiyle iktidar uğruna savaştığı çalkantılı bir dönemdi. Dış politikanın yoğun şekilde etkilediği İtalyan hükümetlerinin iç politikası da karışıklık içindeydi; iktidar kısa sürelerde el değiştiriyordu. Machiavelli’nin memleketi Floransa da bu kargaşadan muaf değildi.

Gençliğinde, iktidardaki Medici ailesinin Fransız işgaliyle devrilmesini, kısa ömürlü cumhuriyetin kurulmasını, Savonarola’nın kehanetini ve Papalığın müdahalesini, en sonunda da Papalık ve İspanyolların yardımıyla Medicilerin yeniden iktidara gelişini gördü. 1498 yılında cumhuriyetin ikinci kâtibi olarak atandı ve cumhuriyeti temsilen İtalya ve Avrupa genelinde görev yaptı.

Bazı insanlar için, Medicilerin 1512’de iktidarı yeniden ele geçirmesinin ardından, Machiavelli’nin 1513 yılında yazdığı “Prens” adlı kitabı, Medici sarayında yeniden resmi bir pozisyon kazanma çabasıdır. Floransa Cumhuriyeti memuru olarak Machiavelli, hükümdar olan Prensi halkın rızasına dayalı bir yönetim kurmaya ikna etmeye çalışır. Yazma gerekçesi ne olursa olsun, bu kitap önceki Ortaçağ siyasal literatüründen açıkça ayrılır. Düşüncelerini kanıtlamak için tarihsel referanslar kullanır ve büyük ölçüde bir kamu görevlisi, memur olarak kişisel deneyimlerine dayanır. Dolayısıyla meşruiyet tanımı ve gücün kullanımı soyut değildir. Kendi pozisyonunu, Platon’un “Devlet”i gibi diğer tarihsel metinlerin, gerçekte asla var olamayacak soyut yapılar kurmaya çalıştığını ileri sürerek netleştirir.

“… insanların genel hali nankördür, dönektir, yalancıdır, korkaktır, açgözlüdür ve sen başarılı olduğun sürece bütünüyle senindirler…” (Prens)

Hümanist bir eğitim almış olan Machiavelli, insanların sahip olması gereken ahlaktan çok, insan doğasıyla ilgileniyor gibi görünür. İnsan doğasını sıkça kötü olarak tanımlar. Bu yaklaşım yalnızca siyasi hayatın vahşi doğasında edindiği kişisel deneyimiyle değil, aynı zamanda ortaya çıkan hümanist yaklaşımla da ilişkili olmalıdır. Bu nedenle yazıları, kendi zamanına göre olağanüstü derecede gerçekçidir. Ahlaki bir temele yerleştirmek yerine, mutlak bir Prense rehberlik etmeye çalışır; iyi ile kötü arasında gerçekçi bir denge kurmaya çalışır ve otoritenin ardındaki meşruiyet gücü olan halkı memnun etmek için gerekli her türlü yöntemi kullanmayı savunur.

Machiavelli’nin hukuk, bağımsız bir devlet ordusu ve dış ilişkilerin önemi üzerine yaptığı vurgular, bir düzen arayışı ve halk için daha mutlu bir yaşam arzusunun ifadesi olarak düşünülebilir. Bu, onun zamanındaki siyasal durum göz önüne alındığında oldukça normaldir. Standart akademik düşünceye dahil olmadığından, siyasal problemlere sunduğu çözümler kendi içinde çelişkili görülebilir.

Yine de, gerçek problemler üzerine olan mesleki deneyimi, bu tutarsızlıklar için bir açıklama olabilir; çünkü tamamen kurgusal düşünceler, gerçek hayatın karmaşıklığına ve çelişkili doğasına uygun düşmeyebilir. Halkı gerçek güç kaynağı olarak görmesi, Prensi yönetici elitler ve ordu konusunda dikkatli olmaya çağırması, onun okuyucuya sunmaya çalıştığı gerçek hayatın sertliğine örnektir.

Prens’in bir başka ilginç yönü ise, gerçek siyasal yaşama dayanan bu acımasız yaklaşımdır. Dine çok az atıfta bulunur ve ahlakı yalnızca olasılıkların bir yelpazesi olarak ele alır; genellikle Prens’e etik olarak kötü kabul edilen yöntemleri tercih etmesini önerir. Yine deneyimli bir memur olarak, ahlak, din ve güç siyaseti arasındaki ilişkileri eylem içinde gözlemlemiş olmalı ve bu nedenle soyut ahlaki kurallara dayanan gerçek dışı analizler yapmaktan kaçınmıştır. Bu yaklaşım, ona sonraki yüzyıllarda “ahlaksız” olduğu yönünde olumsuz bir ün kazandırmıştır.

Machiavelli, gerçekçi ve tarafsız yaklaşımıyla klasik ve modern düşünce arasında bir yerde durur; bu anlamda öncü sayılabilir. Bu açıdan, hükümeti Prens’in kişiliğiyle özdeşleştirmesi gelenekseldir. Dolayısıyla, devleti kişi veya gruplardan soyutlayan, kişiselleştirmeyen bir anlayış yazılarında gözlemlenmez. Yine de Mansfield’ın belirttiği gibi, Machiavelli, Hobbes’un devleti soyutlaması ve kişisizleştirmesi için yolu açmıştır.

  • Harvey C. Mansfield, “Modern Devletin Kişisizliği Üzerine,” The American Political Science Review, 77 (1983): 856

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.