Ne Kadar Özgürüz? Hiç Düşündünüz mü?

Standart

Demokratik düzenleri kendi zihinsel yapısını özgür bir şekilde oluşturabilen, istediğine özgür bir şekilde inanabilen ve düşüncelerini toplumla özgür bir şekilde paylaşabilen bireylerden oluştuğu var sayılır. Hemen hemen herkes ne kadar özgür olduğunu, ne kadar özgür olmak istediğini ve özgürlüğünü nelerin, nasıl kısıtladığını bilir ve toplumsal davranışlarını ona göre belirler. Yaşadığı baskılara, ve kendi davranışlarını isteğine rağmen ne kadar kısıtladığına bakarak ülkesindeki siyasal rejime ilişkin baskı ve özgürlük üzerinden zihninde bir algı oluşturur. 

Toplumsal Özgürlüğün Görselleştirilmesi

Özgürlüğümüz Nerede Başlıyor, Nerede Bitiyor?

Ben de her birey gibi yaşamım boyunca yukarıda bahsettiğim gibi kendimi içinde bulunduğum sosyal çevreye ve ailem, devletim ve toplumum dediğim sosyal kurguların özgürlüğüme ne kadar etki ettiğini düşünerek geçirdim. Özgürlüğümüze ilişkin daha kolay anlaşılabilir bir anlayış geliştirebilir miyim diye kendi kendime sorular sordum.  

Ne kadar geniş bir özgürlük alanına sahiptim? Gerçekten özgür müydüm ya da ne kadar özgürdüm? Hayatımda özgürlüğümü sınırlandıran veya özgürlüğümü koruyup genişleten şeyler nelerdi?
Bu sorular, tüm düşünce süreçlerimi etkileyen temel soru olan Türkiye siyasal toplumu olarak neden ideale yakın bir demokrasi inşa edemediğimize ilişkin soruyla birleşince bir özgürlük kuramı ortaya çıktı. 

Umuyorum ki Toplumsal Özgürlük Kuramı olarak isimlendirdiğim bu düşünce çerçevesini kullanarak sizler de kendi özgürlük alanınızı ve bu özgürlük alanına etki eden üç büyük faktörün (aile, devlet, sosyal çevre) olumlu veya olumsuz rollerini tartabilirsiniz.

Toplumsal Güçler: Hayatımızdaki Etkileri

Hayatımızda özgürlüğümüzü şekillendiren üç ana toplumsal güç var: Aile, devlet ve sosyal çevre. Her üçünün de gerçek birer varlık olmadığını ve toplum tarafından üretilen bir sosyal kurgu olduğunu belirterek başlayayım. Özellikle burada devleti, kendi başına karar veren, bağımsız bir iradesi olan bir varlık olarak görmemek gerektiğini vurgulamalıyım. Devlet, toplumun belirli bir kesimi tarafından ele geçirilebilen ve diğerlerine karşı baskı aracı olarak kullanılabilen bir sosyal kurgu, toplumun kendini kurguladığı bir formdur. Bu, devletin, tarih boyunca ve özellikle bizim siyasal toplumumuzda biyolojik bir bedeni ve kendi aklı olan bir varlığa benzetilmesine rağmen böyledir.

Devletin bir bedeni ve aklı olup olmadığına dair yazdığım makalede (bkz. “Devletin Bir Bedeni ve Aklı Var mıdır?”), bu tür benzetmelerin yanıltıcı olabileceğini tartıştım. Devleti bir beden gibi görmek, onun içinde yer alan farklı grupların ve çıkar çatışmalarının gerçekliğini göz ardı eder. Devlet, toplumun çeşitli kesimlerinin mücadele ettiği, baskı kurduğu ya da bu baskılara direndiği bir alandır. Bu bakış açısıyla, devleti bir baskı aracı olarak kullanabilenler, diğer grupları zayıflatabilir ve özgürlük alanlarını ciddi şekilde daraltabilir.

Birer Birey olarak özgürlük alanımıza etki eden 3 temel faktörü irdeleyelim:

Ailenin Etkisi: Aile, bizi yetiştiren, değerlerimizi, inançlarımızı ve davranışlarımızı şekillendiren ilk sosyal çevredir. Ancak, aile içindeki baskılar bizi ne kadar özgür bırakıyor? Ailemizin değerlerinden farklı bir yol seçtiğimizde, kendi kararlarımızı almakta ne kadar özgürüz? Ailemiz diğer özgürlük kısıtlayıcı baskılara karşı özgürlüğümüzü koruyucu bir etkiye sahip mi? Bu soruları kendimize sorarak ailenin üzerimizdeki etkisini ölçebiliriz.

Devletin Etkisi: Devlet, yasalar ve politikalar aracılığıyla özgürlüğümüzü doğrudan etkileyen en güçlü otoritedir. Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, devlet bir tür canlı ya da bağımsız bir varlık değil, toplumsal güçler arasında ele geçirilmeye çalışalan bir mücadele alanı ve siyasal toplumun şekillendirdiği bir toplumsal formdur. Devletin kararları, toplumun belirli kesimleri tarafından ele geçirildiğinde, diğer gruplar üzerinde ciddi baskılar kurabilir. Bu durumda, devletin özgürlüğümüzü nasıl şekillendirdiğini düşünebilir ve bu baskı aracının kimlerin elinde olduğunu sorgulayabiliriz.

Sosyal Çevrenin Etkisi: Sosyal çevremiz, içinde yaşadığımız toplumun kültürel normları ve sosyal beklentilerinden oluşur. Toplum, bizi nasıl davranmamız gerektiği konusunda ne kadar sıkıştırıyor? Sosyal normlar, bizim farklı olma hakkımızı ne kadar kısıtlıyor? Bu etkileri düşünebilir ve sosyal çevremizin üzerimizdeki baskısını değerlendirebiliriz.

Somut Bir Örnek: 15 Temmuz’dan Sonra Yaşananlar

Bu kuramı daha somut bir örnekle açıklamak istiyorum. 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’de yaşananları hatırlıyor musunuz? Bu dönemde belirli bir sosyal grubun mensupları ve devleti elinde tutanlar tarafından öteki kabul edilen pek çok diğer sosyal grubun mensupları bir anda hem devletin, hem ailenin, hem de toplumun hedefi haline geldi. Bu insanlar arasında onbinlercesi devlet tarafından hain ilan edildi, tutuklandı ve toplamda yüzbinlerce yıllık hapis cezalarına maruz bırakıldılar. 
Bu insanlardan bir kısmının aileleri, öz anne ve babaları, kardeşleri devlet tarafından yapılan baskıya katılarak kendi ailelerinden olan bu insanları ötekileştirdiler, ihbar ettiler, aleyhlerinde ifadeler verdiler, selamı sabahı kestiler, aşağıladılar. Öte yandan pek çoğunun aileleri, işlerinden ve özgürlüklerinden olduktan sonra, aileleri tarafından korundu; sahipsiz kalan çocuklarına bakıldı, ileri yaşlarındaki anne ve babalarından maddi manevi destek aldılar.

Toplum ise devlet cenahından gelen kesif propaganda ile yüzbinlerce kişiyi darbeci ve vatan haini olarak damgalarken, birey olarak tanıştıkları insanların dürüstlüklerine, söze bağlılıklarına, zeka ve becerilerine, çalışkanlıklarına bakarak, kısıtlı ve bireysel seviyede de olsa onlara belirli bir toplumsal var olma alanı açtı. Tabii, içine düştükleri bu durumdan istifade ile mallarına ve mülklerine çökenler, ünvanlarını ele geçirenler, sigortasız ve ucuz işgücü olarak kullanan ve sömürenler de çıktı.

Bu örnek bize bu bireylerin özgürlük alanında özellikle 15 ve 20 Temmuz toplumsal travmalarının ardından, özgürlük alanların nasıl ve neden daraldığı, bir yandan baskılar altında daralan özgürlük alanlarının, diğer yanlardan nasıl açıldığı konusunda iyi bir örnek oluşturuyor. Devlet nasıl bir baskı aracı olarak kullanıldı? Aile ve sosyal çevre bu baskılara nasıl karşılık verdi? Bu insanlar nasıl hem baskı altına alındılar hem de destek bulabildiler? Aile, devlet ve sosyal çevre, bu kişilerin özgürlük alanını nasıl şekillendirdi? Bunun gibi pek çok soru Toplumsal Özgürlük Kuramamızda yer alan 3 faktörün bireyin özgürlük alanı konusunda oluşturduğu etkileri anlamamıza yardım eder. 

Özgürlüğümüz: Nasıl Genişler, Nasıl Daralır?

Benim teorime göre, özgürlüğümüz bu üç toplumsal gücün birbirleriyle olan etkileşimleri ve üzerimizdeki etkileri ile şekillenir. Bazen bu güçler özgürlüğümüzü genişletebilir, bazen ise ciddi şekilde daraltabilir.

  • Dengeleyici Etkiler: Eğer bu güçlerden biri veya ikisi bizi baskı altına alıyorsa, diğer güçlerin dengeleyici bir rol üstlenmesi mümkündür. Örneğin, birey devletin baskısı altında kaldığında, aile veya sosyal çevreden destek alabilir ve özgürlük alanını koruyabilir ya da genişletebilir.
  • Üçlü Baskı Durumu: Bazen, bu üç güç aynı anda baskı uygulayabilir, ve bu bireyin özgürlük alanını neredeyse tamamen kapatabilir. Söz konusu toplumsal travma döneminde bu durumda kalan binlerce insan olduğunu biliyoruz.
  • Dayanışma:  Üç yönlü baskı durumunda, baskı altına alınan bireyler bir araya gelip dayanışma göstererek, kendilerine yine toplum yönünde bir özgürlük alanı açabilir. Bu dayanışma, devlet veya aile ya da her ikisinden aynı anda gelen özgürlüğü kısıtlayıcı baskılara karşı, özgürlük alanlarını genişletme imkanı yaratabilir. Bu tür baskı dönemlerinde,  özgürlük alanların üç veya en az iki yönden daraltılan bireylerin bir araya gelmesi, özgürlük alanlarını koruma ve genişletme fırsatı sunabilir.

Sonuç: Özgürlüğümüz İçin Düşünelim, Sorgulayalım, Hareket Edelim

Toplumsal Özgürlük Kuramım, özgürlüğümüzün sabit ve değişmez olmadığını, aksine bizi çevreleyen toplumsal güçlerin etkisiyle sürekli olarak şekillendiğini öneriyor. En demokratik rejimde bile özgürlüklerin tamamen sınırsız olmadığı, bir başkasının özgürlük alanı ile çatıştığı yerde duracağı gibi hukuk sisteminin de temelini oluşturan görüşler, aydınlanmadan ve John Locke’tan beri biliniyor ve modern demokratik rejimlerin temelini oluşturuyor.
Özgürlüğün neden sınırlandırılması gerektiğini açıklayan bu söylem doğru olmakla beraber, özgürlüğümüzü sınırlandıran ve zaman içerisinde değişkenliğe uğramasına sebep olan etkenleri açıklamaya yetmiyor.
Umarım, sizlere bu kuramımla bireysel özgürlük konusuna farklı bir bakış açısı sunabilmişimdir. 

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.