HALKIN MI, SEÇKİNLERİN Mİ, TEK ADAMIN MI YÖNETİMİ EVLADIR?

Standart

İnsan, kendi döneminde yaşanan olayların ve sorunlarır ilk kez gerçekleştiğini zanneder. Kısa ömrü ve eksik bilgisi onu bu şekilde düşünmeye iter (Düşüncenin Sınırları Var mıdır?). Oysa yüzbinlerce yıla ve onbinlerce nesile yayılan insan tarihinde yaşanmamış, hatta defalarca tekrarlanmamış hiç bir şey yoktur.

Oylamada tek adam rejimi lehine konuşan ve oylamayı kazanan Darius’un İmparatorluğu döneminde ele geçirdiği topraklar

2018 yılında yapılan bir referandumla halkın yarısından biraz fazlasının kararı ile Türk tipi başkanlık sistemi olarak da adlandırılan demokrasi ile monarşinin ve hatta içinden oluşturduğu seçkin grubuyla oligarşinin karıştığı FÜZYON bir siyasal rejime geçen bir ülkede yaşıyoruz.

Bu referandumun ne öncesinde, ne esnasında, ne de sonrasında nasıl yönetilmek istediğimize ilişkin bırakın sıradan yurttaşları, okumuşlarımızdan da dişe dokunur bir analiz, bir karşılaştırma yapanı görmedik, veya bize göstermediler.

Oysa bir toplumda yönetimin halk iradesine (demokrasi), seçkinlerin iradesine (oligarşi) veya tek bir adamın iradesine (monarşi) dayanacağına ilişkin tartışma çok ama çok eski bir tartışma. Demokrasinin beşiği olarak bilinen antik Yunan’a kadar gidiyor. Ama bunu tartışan sadece Yunanlılar değil. O dönemin en büyük ve güçlü İmparatorluğu olan Pers İmparatorluğunda’da benzer tartışmalar yapılmış. En azından tarih biliminin kurucusu Herodot’un aktardığı kadarıyla.

Pers İmparatorluğu’nu kuran ve 30 yıl boyunca güçlendiren Kiros’un ardından tahta geçen Kambiz, Mısır seferi sırasında Başkentte bir isyan çıktığı haberi üzerine ülkeye geri dönerken, savaşta altığı yaranın kangrene dönüşmesi yüzünden bugünkü Suriye’de bulunan Hama kentinde hayatını kaybeder. Oğlu olmadığı için taht kardeşi Smerdis’e geçer ancak Smerdis’in bir kaç ay süren hükümdarlığı Heredot’a göre 7 seçkin ve üst düzey yöneticinin yaptığı darbede suikastle öldürülmesi ile son bulur. Varisi kalmayan hanedanın ardından bu yedi yönetici bir araya gelerek ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiğini tartışırlar.  Bu yedi yöneticiden birisi olan ve ülkenin tek adam rejimi ile yönetilmesi gerektiği tezini savunan Darius, daha sonra tahta geçecek ve en büyük Pers İmparatorlarından birisi olarak tarihe adını yazdıracaktır.

Herodot bize bu yedi kişinin yürüttüğü tartışmayı ayrıntılı bir şekilde sunar. Bu tartışma tarihi kayıtlara eksik veya fazla geçmiş olabilir ve İran kadar Yunanistan’da devam eden tartışmaların da yansımasını içeriyor olabilir. Her halükarda yönetim biçimlerini üçe ayırması ve iyi ve kötü yönlerini masaya koyması bakımından, 21. yüzyıl Türkiye’sinde devam eden rejim tartışmalarından daha kapsamlı ve açıklayıcı olduğunu söylemek mümkün.

Metnin Türkçesi, Mete Tunçay’ın Batıda Siyasal Düşünce Tarihi 1-Eski ve Orta Çağlar kitabından alıntılanmıştır.


I. EN İYİ YÖNETİM BİÇİMİ ÜSTÜNE

Büyük Kambiz’den sonra Pers tahtına geçen düzmece Smerdis’i ülkenin ileri gelenlerinden yedi kişi bir düzen kurarak öldürürler. Beş gün sonra, heyecan yatışınca, suikastçılar durumu ayrıntılarıyla konuşmak için toplandılar. Bu toplantıda bir takım konuşmalar yapıldı  – bazı (Yunanlı) yurttaşlarımız bu konuşmaların gerçekten yapıldığına inanmazlar, ama gerçekte yapılmıştı. 

HALKIN YÖNETİMİNE (DEMOKRASİ) TARAFTAR OTANES’İN KONUŞMASI

İlk konuşan Otanes’ti Pers ülkesinde demokratik hükümetin kurulmasını salık verdi.

Şöyle dedi: “Bence, aramızdan birinin mutlak erki almasının zamanı artık geçmiştir. Monarşi hoş bir şey değildir, iyi bir şey de değildir.

Erk kibrinin Kambiz’i nerelere götürdüğünü biliyorsunuz, aynı şeyin Magusların (kahinler. din adamları) davranışlarındaki etkisini de kendiniz gördünüz.

Monarşi, bir kimsenin herhangi bir sorumluluk ya da denetim olmaksızın dilediğini yapmasına izin verdiğine göre, sağlam bir ahlak sisteminin içine nasıl yerleştirilebilir ki?

Bu gibi bir yere yükseltilen insanların en iyisi bile kötüleşir- şeyleri, eskiden gördüğü gibi göremez olur. Monarkın tipik kötülükleri hasetle kibirdir; haset, çünkü bu doğal bir insan zayıflığıdır – kibir, çünkü servet ve erkin aşırılığı, kişiyi kendisinin insandan fazla bir şey olduğu sanısına götürür. Bu iki zayıflık her türlü kötülüğün kök nedenidir; her ikisi de, doğaya aykırı şiddete ve vahşete yol açarlar. Gerçi mutlak erk, ona sahip olan kişiye isteyebileceği her şeye egemen yaptığı için, tanımı gereğince, hasete yer bırakmıyor olmalıydı ama, kralların uyruklarına karsı davranışlarının ispatladığı gibi, gerçekte durum böyle değildir.

Krallar uyruklarından en değerlilerinin yalnızca yaşıyor olmalarını bile kıskanır ve en kötül olanlardan da zevk alırlar; her zaman laf taşıyıcılan dinlemeye hazırdırlar. Krallar, yine bütün insanların en tutarsızlarıdır: Onlara makul bir saygı gösterirseniz, görkemleri önünde yeterince alçalmadığınız için kızarlar; önlerinde kendinizi alçaltırsanız, fazla yaltaklanan bir dalkavuk diye sizden nefret ederler. Bütün bunlar, yine de, söylenmesi gerekenlerin en kötüsü değildir: Krallar eski geleneklerin yapısını ve yasalan çiğner, kadınları kendi zevklerine hizmet etmeye zorlar ve insanlan yargılamadan öldürtürler.

Bunu, bir de halkın yönetimiyle karşılaştırın: bir kere o, adların en güzeliyle, “isonomia” yani yasa önünde eşitlik adıyla anılır, sonra erki elinde tutan halk monarkların yaptığı şeylerden hiçbirini yapmaz.

Bir halk hükümetinde kur’a ile bir yönetici atanır ve makamındaki hareketlerinden sorumlu tutulur, bütün sorular açık tartışmaya sunulur. Bu nedenlerden ötürü, ben monarşiyi bırakıp, halkı  iktidara geçirmeyi öneriyorum; çünkü devlet, zaten halk demektir.”


SEÇKİNLERİN YÖNETİMİNE (OLİGARŞİ) TARAFTAR MEGABİZUS’UN KONUŞMASI

Otanes’in ardından Megabizus konuştu ve oligarşi ilkesini şu sözlerle salık verdi:

“Monarşinin kaldırılması için söylediklerinde Otanes’le anlaşıyorum; fakat o, siyasal erki halka vermemizi isterken yanılıyor.

Çünkü kütleler beceriksiz bir yığındır – hiçbir yerde onların arasında olduğundan daha çok bilgisizlik, sorumsuzluk ve şiddet göremezsiniz.

Bir kralın katilce keyfinden kaçıp da, ayak takımının eşit ölçüde düşüncesiz ceberutluğuna tutulmak dayanılmaz bir şey olurdu. 

Kral, hiç değilse, bilinçle, bilerek ve isteyerek hareket eder; ayak takımı böyle yapmaz.

Gerçekten de nasıl yapabilir ki, ayak takımına neyin haklı ve doğru olduğu hiçbir zaman öğretilmemiştir, bu gibi şeyler üstünde kendisinin hiçbir bilgisi yoktur.

Kütlelerin kafasında herhangi bir düşünceleri bulunmaz; bütün yapabilecekleri, körlemesine siyasete dalmak ve önlerine çıkan her şeyi, kabarıp sel olmuş bir nehir gibi silip süpürmektir.

Onun için, bırakalım halk Pers ülkesinin düşmanlarım yönetsin, Pers ülkesini değil; biz kendimiz, belli bir sayıda, memleketin en iyi kişilerini seçelim ve siyasal erki “onlara” verelim.

Bizler de onların arasında oluruz; en iyi kişilerin en iyi siyaseti yürütmelerin! beklemek doğal olur.” 


TEK ADAM YÖNETİMİNE (MONARŞİ) TARAFTAR DARİUS’UN KONUŞMASI

Darius konuşanların üçüncüsüydü. “Ben” dedi “Megabizus’un kütleler üstüne bütün söylediklerini destekliyorum fakat oligarşiyle ilgili olarak söylediklerini kabul etmiyorum.

Düşündüğümüz üç yönetim biçimini -demokrasiyi, oligarşiyi ve monarşiyi- alın ve her birinin kendi türü içinde en iyisi olduğunu varsayın; bana kalırsa, üçüncüsü öteki ikisine rahatlıkla yeğinlenir.

Tek yönetici: Bundan iyisini bulmak mümkün değildir – yeter ki, bu iş için en iyi adam olsun. Yargılaması karakterine uygun, halk üstündeki egemenliği her türlü yakınmanın ötesinde olacaktır; düşmanlara ve hainlere karşı alacağı tedbirler, öteki yönetim biçimlerinde olabileceğinden daha kolaylıkla gizli tutulabilecektir.

Bir oligarşide, birçok adamın kamu hizmetinde sivrilmek için yarışmaları olgusu, şiddetli kişilik çatışmalarına  yol açmadan edemez; her biri üste çıkmak ve kendi önerilerinin uygulandığın, görmek isterler, böylelikle de dövüşürler. Kişisel kavgalar açık ayrılıklara, sonra da kan dökülmesine yol açarlar; işler bu duruma girince, tek çıkış yolu monarşiye dönmektir- bu da, monarşinin en iyi olduğunun açık bir kanıtıdır.

Demokrasiye gelince, orada da yolsuzluklar zorunludur; ancak bu durum kamu hizmetlerinde yapılacak yiyicilikler özel çatışmalara yol açmaz, yakın kişisel birleşmelere götürür: Hizmet sorumluları kafa kafaya verirler ve karşılıklı olarak birbirlerini desteklerler. Şu ya da bu kimsenin halkın savunucusu olarak ortaya çıkıp da kendi çıkarları için çalışan klikleri dağıtmasına kadar bu böyle sürer gider. Savunucu olarak ortaya atılanın eylemi, ona kütlenin hayranlığını kazandırır ve sonunda, çok geçmeden de mutlak erk ona teslim edilir- bütün bunlar, en iyi yönetim biçiminin monarşi olduğuna bir başka kanıttır.

Özetlemek için sorayım: Özgürlüğümüzü nereden aldık, onu bize kim verdi? Bu, demokrasinin mi bir sonucudur, yoksa oligarşinin mi, monarşinin mi? Bizi tek bir kişi özgür kıldı, onun için ben  de diyorum ki, bu yönetim biçimini saklayalım; sonra, bize iyi hizmet eden eski yasaları değiştirmekten de geri duralım. Bunlara dokunmak bizi ancak felakete götürür.” 

Üç konuşmada ortaya konulan üç görüş bunlardı; söz almayan dört kişi de, sonuncuya oy yerdi.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.