Nesrin Bayraktar, 25 Mayıs 2017
Yazının tamamı için: paratic.com
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski; 30 Ekim 1821’de Moskova’da dünyaya gelmiş. Baba Mihail ile anne Mariya’nin 6 çocuğundan ikincisi olan Dostoyevski ikisi kız, 5 tane kardeşle büyümüş. Ancak Dostoyevski kardeşlerin çocukluğu, huzur içerisinde değil, baskıcı bir babanın otoritesi altında sevgiden uzak bir şekilde geçmiş. Askeri cerrahlıktan emekli olan Dostoyevski’nin babası, yoksullara hizmet eden bir hastanede çalışıyormuş. Sık sık kavga çıkartıp, küçücük şeyler karşısında büyük tepkiler veren Mihail’in eşi anne Mariya ise bir tüccarın; deyim yerindeyse “önünden ekmeği alınsa sesi çıkmayacak” kızıymış.
Birbirinin tam anlamıyla zıttı olan bu iki karakter, Dostoyevski’nin üzerinde daha sonraki yıllarda eserlerindeki kahramanları da etkileyecek anne-baba figürleri olmuş. Alkole bağımlı denecek kadar düşkün olan baba o kadar sert ve disiplinliymiş ki, kızları tek başlarına dışarıya adımlarını bile atamazlarmış. 4 erkek çocuk da bir nevi askeri eğitimde gibi yetiştirilmekteymiş. Tüm bu özelliklerine ek olarak bu sevilmeyen baba figürü fazlasıyla cimriymiş.
Dostoyevski Gençliği;
Çocuklarına harçlık vermez, durumu iyi olmasına rağmen onları 5 parasız gezdirirmiş. İlköğretimini Moskova’da tamamlayan Dostoyevski kardeşler, yaz aylarında sırf babalarının zulmünden uzaklaşabilmek için anneleri ile birlikte Tula’ya giderlermiş. Burada, babasına hizmet eden köylüler arasında az da olsa huzur bulabiliyorlarmış.
İşte böyle bir çocukluk dönemi geçiren Dostoyevski, 1837’de annesini tüberküloz hastalığı yüzünden kaybetmiş. Ardından ağabeyinin yanına, fazlasıyla disiplinli bir okul olan Petersburg’daki mühendislik okuluna gönderilmiş. Hem sinirli hem de duyarlı bir genç olan Dostoyevski’ye buradayken “Ateş Fedya” lakabı takılmış. 16 yaşında olan Fyodor, burada derslerden arta kalan zamanını ağabeyi Mihail’le sohbet ederek, düşünerek ve kitap okuyarak geçirmiş. Ve babasının ölüm haberini, mühendislik okuluna devam ettiği süre içerisinde almış.
Dostoyevski’nin İkinci Eşi Anna Snitkin;
Babası öldüğü zaman 18 yaşında olan Dostoyevski, her ne kadar ondan nefret etse bile bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Çünkü içten içe onun ölmesini istemiş olması, genç ama gayet duyarlı olan Fyodor’da suçluluk duygusu yaratmış. Hatta bir anlamda, onun katili olduğunu düşünmüş. Babasının ölüm nedenine gelecek olursak ise bu konuda farklı görüşler olduğunu söyleyebilirim. Zira bazı kaynaklarda alkol bağımlısı olan babanın doğal nedenlerden ölmüş olduğu belirtilirken, bazılarında ise topraklarında çalışan ve onlara kötü davranan köylüler tarafından öldürüldüğü yönünde bilgiler bulunuyor.
Sonuçta; Dostoyevski hiçbir zaman anlaşamadığı, ölmesini istediği babasının vefatının ardından zor günler geçirmiş. Hatta hayatı boyunca yakasını bırakmayan sara nöbetlerinin ilkine de bu zamanlarda yakalanmış. Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra asteğmen olarak İstihkam Müdürlüğü’nde görev yapmaya başlamış ancak burada sadece 1 sene durabilmiş. Zira askerliği hiçbir zaman sevememiş.
Dostoyevski’nin Yaşayan Kızı Lyubov;
Subaylık yaptığı dönemde hem maaş hem de babasından kalan topraklardan geliri olan Fyodor, anlamsız bir şekilde yaşamaya başlamış. Bohem ortamlara girmiş, kumara başlamış ve eline geçen onca paraya rağmen savruk hayatı yüzünden maddi sıkıntı çekmiş. Görevinden istifa ettikten sonra edebiyata merak salan Dostoyevski, öncelikle Balzac’ın bir eserini Rusçaya çevirmiş. Daha sonra da yazmaya yoğunlaşarak, ilk kitabı İnsancıklar’ı 1846 yılında tamamlayıp yayımlamış. Ve bu kitabı hem halk hem de eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiş.
Rus yazarın; yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevgiyi ve içindeki çatışmaları konu alan romanı, ünlü eleştirmen Belinski’den, şair Nikolay Neksarov’a varana kadar pek çok kişi tarafından övgü dolu sözlerle takdir edilmiş. Hatta Neksarov, Dostoyevski’den “yeni bir Gogol doğdu”gibi gurur verici sözlerle bahsetmiş. Ancak bu döneme 15 dakikalık şöhretler gibi gelip geçici olmuş. Zira genç adam küstah tavırları, sinirli ve kaba halleri yüzünden sevilmeyen bir kişilik olmuş. Dolayısıyla yalnız ve parasız hayatına istemsizce geri dönmüş.
Dostoyevski’nin Ölen Oğlu Alyosha;
Yeniden yazmaya başlayarak aynı yıl Gogol’dan etkilenerek kaleme aldığı Öteki isimli eseri ise tam bir hayal kırıklığı olmuş. Kitap, daha önce onu destekleyen Belinsky tarafından bile beğenilmemiş. Umudunu yitirmesine rağmen şansını zorlayan Rus yazar, 1847’de Ev Sahibesi, 1848’te Beyaz Geceler ve Bir Yufka Yürekli isimli eserlerini yayımlamış. İçlerinden yalnızca Bir Yufka Yürekli isimli kitap beğenilmiş ve Dostoyevski ümidini tamamen yitirmiş.
Edebiyat dünyası tarafından dışlanan Rus, dönemin reformcularınakatılmayı tercih etmiş. Ancak hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle 23 Nisan 1849 yılında Çarlık polisi tarafından yakalanarak, grubun diğer üyeleriyle birlikte tutuklanmış. Ağabeyinin de içinde olduğu gruptaki herkes, 22 Aralık’ta kurşuna dizilmek suretiyle ölüm cezasına çarptırılmış. Yani Dostoyevski aylarca öleceği günü bekleyerek hapiste kalmış.
Dostoyevski Büstü;
Daha sonra ani bir gelişmeyle, Dostoyevski ile arkadaşları affedilmiş ve cezaları 4 yıl kürek ve 4 yıl adi hapis cezasına çevrilmiş. Sibirya’ya sürgün edilen Rus yazar, burada suç ve ceza kavramları ile tanışmış. Damgalanan, tıraş edilen, taş kırma işlerinde çalıştırılan Dostoyevski, bu dönemde İncil’e sarılmış. Ki bu dönem onun sonradan yazacağı “Ölüler Evinden Anılar” isimli eserinde epey etkili olmuş.
4 yıllık kürek cezasının ardından er olarak orduya girmiş ve Semipalatinsk’te zorunlu olarak ikamet etmeye başlamış. Burada 5 yıl görev yapan Dostoyevski, bir subayın karısı olan Mariya Isssyev ile tanışmış ve subay eşi öldükten sonra onunla evlenmiş. Ancak Dostoyevski’nin ona aşık olduğundan mı yoksa verem hastası kadına acıdığından mı evlendiği konusunda kesin bir bilgi yok. 1858’de sürgün dönemi biten Dostoyevski, Petersburg’a dönerek orada Ölüler Evinden Anılar’ı tamamlamış.
1863 yılında çok istediği Avrupa yolculuğuna çıkarak, Paris, Londra, Cenevre, Roma, Almanya ve Danimarka’yı gezmiş. 1864 yılında karısını, ağabeyini ve arkadaşı Apollon Grigoriyev’i kaybetmiş. Daha sonra Avrupa seyahatine çıktığı arkadaşı Pauline Suslov ile nişanlanmış ancak Paulineverdiği evlilik sözünden dönerek Dostoyevski’yi terk etmiş.
Aynı yıl Yeraltından Mektuplar isimli eserini yayımlatmış ve bu romanı eleştirmenler tarafından övgü dolu sözler almış. Adından yazarın başyapıtları olarak gösterilen Suç ve Ceza ile Kumarbaz yayımlanmış. Yazabildiği kadar yazan Dostoyevski, gözlerinin bozulması üzerine 20 yaşında olan Anna Snitkin’i işe almış. 4 Ekim 1866’da tanışan çift kısa süre içerisinde birbirine aşık olmuş ve 8 Kasım’da da nişanlanmış.
Dostoyevski Ailesi;
Sonunda aradığı aşkı bulan Dostoyevski, Anna işe birlikte 1867’de birkaç aylığına Avrupa seyahatine çıkmış ancak ikili 4 yıl boyunca Rusya’ya dönmemiş. Mutlu evlilikleri, 22 Şubat 1868’te dünyaya gelen küçük kızları Sonya ile taçlandırılmış. Ancak ikilinin mutluluğu ne yazık ki çok uzun sürmemiş. Çünkü Sonya soğuk algınlığına yakalanmış ve sadece 3 aylıkken ölmüş. Hem Dostoyevski hem de Anna bu olaydan fazlasıyla etkilenmiş. Dostoyevski, o günleri bir arkadaşına yazdığı mektupta “hayatımda hiç bu kadar mutsuz olmamıştım” diyerek anlatmaya çalışmış.
Bu olayın ardından Dostoyevski ve Anna, ikinci kez çocuk sahibi olmuş. Lyubov adındaki kızları 1869’da dünyaya gelmiş ve hiçbir zaman Sonya’nın yerini doldurmasa bile acılarını bir nebze de olsa hafifletmiş. 1871’de ise ilk oğulları Fyodor dünyaya gelmiş. 1875’te doğan Alexeyise tıpkı Sonya gibi fazla yaşamamış ve 3 yaşındayken ölmüş. Ve ikilinin uzun ömürlü çocukları Fyodor ile Lyubov olmuş.
Dostoyevski Mezarı;
Avrupa’da bulunduğu sırada Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler isimli eserlerini yazan Dostoyevski, Anna’nın desteği ve para yönetimi sayesinde borçlarından yavaş yavaş kurtulmuş. Bu dönemler gayet mutlu olan Dostoyevski’nin tek sorunu kötüye giden sağlığı olmuş. Çocukluğundan beri sara nöbetleri geçiren Rus yazarın hastalığı her gün kendini biraz daha çok hissettirmiş. Ancak o yine de yazmaya devam etmiş ve 1879 yılında Karamazov Kardeşler’i yazmaya başlamış. Ve 1880 yılının son aylarında kitabı tamamlayarak, yayımlatmış.
25 Ocak 1881’de hastalanan Fyodor Dostoyevski, geçirdiği ciğer kanaması nedeniyle 28 Ocak 1881’de hayata veda etmiş. 3 gün sonra yapılan cenaze törenine başarılı yazar için binlerce kişi katılmış ve Dostoyevski yaklaşık 30 bin insanın eşliğinde son yolculuğuna uğurlanmış.
“Fyodor Dostoyevski” üzerine bir yorum