İmparatorun o güzel sesi!

Standart

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, 1862

Bir gün sokak kahvelerinden birinde 3 Temmuz tarihli bir gazete geçti elime. Baktım: Vichy’den (Fransa’da bir şehir) mektuplar. İmparator (III. Napolyon) Vichy’deydi o zaman; saraylılarda tabii; atlı, paytonlu gezilere çıkılıyordu. Gazetenin muhabiri tek tek anlatıyordu bunları. Şöyle başlıyordu:

Üstün yetenekli binici çoktur bizde. Bunların en ustasının, en yeteneklisinin kim olduğunu biliyorsunuz tabii. Yüce İmparatorumuz, saraylılarla birlikte at gezintisine çıkıyor her gün …

Gazeteci, imparatorun üstün niteliklerini övebilirdi elbette. Onun zekasını, yönetimdeki büyüklüğünü meziyetlerini vb. göklere çıkarabilirdi. O zaman numara yaptığını kimse söyleyemezdi ona. Bize, günümüzün bazı dergi yazarlarının yaptığı gibi “Ben böyle düşünüyorum … o kadar” diye yapıştırıverirdi çünkü cevabı. Sizin de söyleyecek bir sözünüz kalmazdı. Unutmayın: Korkusu yoktur adamın; ağzınızı bir anda tıkayacak cevabı hazırdadır. Düşünce ve vicdan özgürlüğü! En başta gelen özgürlüktür bu. Ama sözünü ettiğim olayda ne cevap verebilir size bu gazeteci? Çünkü gerçekleri umursamamıştır adam. Doğanın yasalarını ayak altına almış; hem de bilerek yapmıştır bunu. Peki ama niyeti nedir? Öyle ya, inanan çıkmayacaktır ona nasıl olsa. Binici dahi okumayacaktır bunu yüzde yüz. Okuyacak olsa bile ne çıkar? Bu “correspondance (yazışma)”yı yazan küçük adam da, yazıyı yayınlayan gazetenin sahibi de, yöneticileri de, imparatora Fransa’nın en iyi binicisi ünvanının hiç de gerekli olmadığını düşünmeyecek kadar aptal mıydılar? Onun bu yaşta, bir ayağı çukurdayken, bu ünvanın sahibi olmayı hiç mi hiç beklemediğini; onu, Fransa’nın en usta binicisinin kendisi olduğuna inandırmaya kalkışsalar bile buna inanmayacağını – son derece zeki bir insan olduğunu söylüyorlar çünkü- nasıl anlayamadılar?

portrait_de_napoleon_iii

Saray Ressamının gözüyle büyük süvari III. Napolyon

Hayır efendim başka bir hesap var burada; varsın gerçekle taban tabana zıt olsun, gülünç olsun, varsın imparator kendi de nefretle, tiksintiyle karşılasın bunu, küçümsemeyerek gülümsesin, hiç önemi yoktur bunların. Yüce imparator bu harekette körü körüne bir bağlılık görecekti ya burada; kölece, düşüncesizce, delice bir ayaklara kapanış görecekti ya, önemli olan budur. Şimdi siz karar verin: Ulusun ruhunda olmasaydı bu (not: Yazar, Fransız ulusunun ruhunda uşaklık olduğunu yazının öncesinde öne sürmektedir), böylesine aşağılık bir yaltaklanış olağan, hatta ahlaka uygun, her gün görülebilecek olaylardan sayılmasaydı, Paris’te çıkan bu gazetede böyle bir habere yer verilebilir miydi? Fransa’dan başka dünyanın neresinde karşılaşabilirsiniz böyle bir yaltaklanışla? Ulusun ruhundan söz ediyorum, çünkü bütün bütün bağımsız olmayan üç beş gazetenin dışında hemen hepsi aynı şeylerden dem vuruyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.