Uğur K.YİĞİT, Dr.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şiirini okuduğu son mitinginin üzerinden hayli zaman geçti. Neredeyse her mitinginde dinlemeye alışkın olduğumuz bu dizeleri uzun süredir duyamıyoruz. Cumhurbaşkanının konuşma metinlerinden çıkarılmıştır belki de. Çünkü beraber ıslandığı pek çok dostu artık onunla aynı yolda yürümüyor.

Bugün onunla birlikte olan bakanlar, bürokratlar ve parti yöneticileri sağanak yağmurların değil güneşli günlerin yol arkadaşları. Bu kişiler arasında oteller, okullar, hastaneler zinciri sahibi iş adamları var. Erdoğan’ın tek imzasıyla kariyer sahibi olmuş yüksek bürokratlar var. Onlar için Cumhurbaşkanı, varoluş ve itibarlarının biricik dayanağı. Her neyse, sonuçta kendine yeni yol arkadaşları seçmiş biri için “beraber yürüdük biz bu yollarda” şiirini okuyarak eski dostlardan bahis açmanın ne anlamı var ki!
Bir liderin mottosu, AKP mitinglerinin ritüeli haline dönüşmüş olan bu şiirin başına gelen şey basit bir anlam kayması değil kuşkusuz. Erdoğan’ın şiir okumalarının en anlamlı parçası, onun siyasi hayatının ahenkli bir özetiydi bu dizeler. Ama yıllar, mısralardaki yol ve kader arkadaşlığı hislerinin kaybolup gittiğini fısıldıyor kulaklara. Sağanak yağmur altında beraber ıslanmış dostların kendi yollarına yöneldiği anlaşılıyor. Ayrılıklar yeni partiler doğuracak kadar keskin artık. Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Gelecek Partisi’ni kurdu bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şiirselliği bir kenara bıraktığı ve eski dostunu yakın izlemeye aldığı anlaşılıyor.
Ortak hatıralar artık gözleri yaşartmıyor da öfkeleri köpürtüyorsa, “bedel ödetmenin” zamanı gelmiş demektir. Her şey yeni başlıyor olabilir.

Davutoğlu’nun Seçimi: Emeklilik değil Mücadele
Davutoğlu, İslamcı siyasetin en güçlü rüzgârı yakaladığı yıllarda akademiden siyasete transfer olan bir isim. O yıllarda kartopu gibi büyüyen muhafazakâr seçmen kitlesinin entelektüel açıdan beslenmesi büyük önem taşıyordu. Yeni fikirler, yeni politikalar ve yeni bir vizyon gerekiyordu; bütün bunlar için ise entelektüel sermaye. Nitelikli eğitim yıllarını takip eden parlak bir akademik kariyerle yetişmiş olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile AKP’nin yolu işte böyle kesişti: Fikirleri uğruna ter dökme arzusuyla dopdolu enerjik bir bilim insanı ile yeni fikirler arayan bir hareketin buluşması ne kadar zor olabilirdi ki!
Gördüğü saygı nedeniyle “Hoca” olarak anılan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, “ideolog” olarak başladığı siyaset macerasında AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık makamlarına kadar ilerledi. AKP’nin en yüksek oy oranını yakaladığı 1 Kasım 2015 seçimleri sürecinde partinin genel başkanıydı.

Ancak bu başarıyı aniden doğan agresif bir parti içi muhalefet dalgası takip etti. Erdoğan’dan başka birinin eliyle gelen şey, zafer bile olsa, partide huzursuzluk doğurmuştu. Merkez üssü çok belli olan bu sarsıntıdan kısa süre sonra Davutoğlu’nun görevlerinden ayrılacağı anlaşıldı. Kendisinden “yolunu ayırması” istendiğinde bunu kibar bir dost ricası olarak görüp görmediğini bilemiyoruz. Ancak olağan bir akşamda evine nasıl gidiyorsa öyle çıktı parti binasından. Kazandığı seçim zaferinin afişleri halen şehrin duvarlarını süslüyordu. Bu ayrılışı, makamda zaten vekaleten oturmakta olduğu izlenimini güçlendirdi.
Ahmet Davutoğlu, bir süre sessizce düşünüp taşındıktan sonra parti kurarak siyasi kararlılığını ilan eden ilk isim oldu. “Gerçek bir genel başkan gibi” hareket etmeyi denediği için Erdoğan’ın partisinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Artık kendi partisinin genel başkanı. Yapacağı çalışmalar, geçmiş siyasi kariyerinin vekaletten ibaret olup olmadığı hakkında da yeni fikirler doğuracak.
Davutoğlu ve Partisinin Önündeki Riskler
Davutoğlu’nun liderliği boyunca ilerleyeceği yol manzaralı bir sahil yolu olmayacaktır. Zira “Erdoğan’ın Şahsının Ülkesi’nde” yeni parti kurmak, çok zorlu bir parkura hazır olmayı gerektirir. Tam da bu nedenle Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı yeni siyasi mücadelenin güçlü ve zayıf yönleri çok iyi tespit edilmelidir. Stratejiler, çatışmacı bir siyasi aktörün kanun koyucu haline geldiği politik arenada canlı kalabilmenin ilk şartıdır.
Ahmet Davutoğlu hareketinin ilk zayıf noktası, başlattığı mücadelenin Erdoğan’la “bir kez daha ringe çıkma hırsı” olarak algılanması riskidir. Böyle olduğu takdirde Davutoğlu’nun özverisi gerçek bir siyasi mücadele değil saf dışı bırakılışının rövanşını alma çabası gibi görülebilir. Bu durumda bir raunt daha izlemek istemeyen, siyasi bir çıkış yolu yaratılmasını bekleyen kitlelerin ilgi alanına girmesi zorlaşacaktır.
Davutoğlu için “AKP’nin fabrika ayarlarına” benzeyen tezleri savunur gibi anlaşılmak bir diğer handikaptır. Zira AKP kendi tezleriyle kurulmuş, iktidar olmuş ve yirmi yıldır iktidarda bulunan bir partidir. AKP’nin “fabrika ayarlarının bozulduğu” iddiası ise ondan kopan siyasetçilerin doğal pozisyonudur. Bu iktidar senaryosunun başarısız olduğunu iddia eden birinin, o senaryonun ilk sahnesini topluma yeniden önermesi, paradoks olur. Yeniden izlenen filmlerden sürpriz bir son beklenemez. Gelecek Partisi, kesin politik farklılıklar ve cesur bir dil ile AKP’den ayrışmalı, kendi özgün hikayesini inşa etmelidir. Aksi halde, fabrika ayarları şaşmış bir saatin, başka yeleğin cebinde tıkır tıkır çalışacağını savunmuş olur.
Ahmet Davutoğlu’nun özgeçmişi “devleti kutsayan”, “muhafazakâr” ve “Yeni Osmanlıcı” bir semboller dünyasıyla sarmalanmıştır. Gelecek Partisi Genel Başkanı olarak vereceği mesajlar da bu özgeçmişin yansıttığı anlam setiyle algılanacaktır. Ancak Türkiye’de bu sembollerle eşleşen siyasal mesajlara kapalı olan geniş bir seçmen kitlesi vardır. Bu renkleri nerede görse uçuşup gelen seçmen tabakaları olduğu gibi bu içeriği en baştan reddeden vatandaşlar da mevcuttur.

Söz konusu semboller ile Davutoğlu’nun imajı arasındaki kenetlenme, parti kurumsal kimliğiyle yumuşatılmazsa, verilecek mesajlar özellikle genç vatandaşların büyük bir bölümü tarafından otomatik olarak reddedilecektir.
Elbette yeni partinin ve genel başkanın kimliklerinin gelecekteki konumlarını zaman gösterecektir. Bu süre zarfında Gelecek Partisi, “yepyeni bir söylem yaratmanın” zorluğu ile “Cumhur İttifakı kitlesini çekecek hazır mesaj kapsülleri kullanma” kolaylığı arasında tercihte bulunacaktır. Daha yeni doğmuş bir parti için çok kritik bir seçimdir bu.
Parti ile devletin bütünleşmeye başladığı ülkelerde yeni bir siyasi parti örgütlemek, engelli koşu gibidir. Bu durumda kurucu lider her adımda yepyeni bir engelin üzerinden atlayarak koşmak zorunda kalır. Örneğin, partisi için büro kiralamak istediği bina mühürlenir, ruhsata aykırı olduğu anlaşılmıştır. Akrabaları, destekçileri, gerekirse destekçilerinin akrabaları kamudaki görevlerinden uzaklaştırılır. Mesajlarını aktaran medya mensuplarının basın kartlarının iptal edilmesi ihtimali doğar. Onunla tokalaşan yerel siyaset aktörleri, kimsenin görmediğini ümit eden bir tedirginlik yaşar. Ona ilgi gösterebilecek kurumlara kayyum atanır veya partisinin seçime girmesi zorlaştırılır. Şüphesiz bu örnekler Davutoğlu için de söz konusudur. Aklımıza gelmeyen başka engeller de onun için hazırda bekletilmektedir. Özetle, Hoca hem engellerin üzerinden zıplayarak koşmak hem de sıçramalar arasında kalan saniyelerde mücadelesini anlatmak durumundadır. Arkadaşlarıyla birlikte nefes nefese kalacağı zor bir misyon üstlenmiştir.
Ahmet Davutoğlu’nun siyasi kariyerinin en büyük hayaleti, şüphesiz, Suriye sorununun doğurduğu büyük göç dalgasıyla ülkemize yayılan olumsuzluklardır. Davutoğlu yıllarca AKP’nin dış politikasını oluşturmuş ve yürütmüş bir isimdir. Gelinen noktada Suriye sorunu Türkiye’yi savaşa doğru çeken bir girdaba dönüşmüş haldedir. “Şam Emevi Camii’nde cuma namazı kılmak” iştahı, diplomatik gerçeklikten kopuşun sembolü olarak anılır hale gelmiştir. Türkiye’nin bu kaosa hangi nedenle ve tam olarak kimin kararıyla girdiğine ilişkin net bir cevap yoktur. Öte yandan kamuoyu yoklamaları, Suriye bağlantılı ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında seçmenin tepkisinin giderek arttığını göstermektedir. Bu ortamda, Suriye politikasında kimin yanlış yaptığına karar vererek oy kullanan seçmen sayısının giderek artması beklenmelidir. Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Suriye kaynaklı sorunlardan rahatsız olan her seçmenin hatırlayacağı iki aktörden ikincisidir. Bu hayaletin kamuoyunda yarattığı etkiyi siyasi hayatı boyunca hissedecektir.

Davutoğlu ve Partisinin Güçlü Yönleri
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun en güçlü yönlerinden biri şüphesiz en başta siyaset dünyasının ilgisini çekmesine neden olan vasıflarıdır: Hoca, “nitelikli eğitim yılları ve parlak bir akademik kariyer ile yetişmiş… Fikirleri uğruna ter dökme arzusuyla dopdolu enerjik” bir insandır. Bu özellikleri bir makale içinde sıralamak kolaydır. Ancak bütün bunları 60 yıl boyunca damla damla biriktirerek çoğaltmak, elinde tutmayı ve beraberinde taşımayı başarabilmek oldukça zordur. Davutoğlu, yeni siyasi hareketinin geleceği ne olursa olsun bu niteliklere sahip bir liderdir.
En yüksek makamlarda yıllarca görev yapmış olmasına rağmen Davutoğlu’nun siyasi geçmişinde adam kayırma, yolsuzluk, imar veya ihale hokkabazlığı gibi şüphe doğuran iddialar yoktur. Ailesiyle birlikte siyasete girdiği gün zaten sahip olduğu ekonomik koşullarda yaşamaya devam etmektedir. Doğal karşılanması gereken bu hal, en alttaki siyasi figürlerin bile aniden zenginleştiği günümüz siyasetinde dürüstlüğün göstergesi olarak öne çıkmaktadır.
Davutoğlu diğer ülkelerin siyasi aktörleri ve uluslararası kuruluşlar tarafından yakından bilinen bir isimdir. Uluslararası faaliyetler yürütmüş bir akademisyen olmasına ek olarak, siyasi hayatı boyunca da sayısız küresel aktörle birlikte çalışmış, tanımış ve tanınmış bir isimdir.
AKP’den ayrılmasının ardından uzun bir sessizlik dönemi geçirmiş olsa da Gelecek Partisi’nin kuruluş süreci Davutoğlu ve kadrolarının kararlılığını yansıtacak bir hızla gerçekleştirilmiştir.
Davutoğlu ve önde gelen diğer partili isimlerin, Türkiye’nin güncel konularıyla ilgili fikirlerini kamuoyu ile hızla paylaştığı görülmektedir. Partinin siyasi arenadaki kararlılığını yansıtan bu durum, aynı zamanda gündemi izleyen ve fikirler geliştiren canlı bir yapı olarak parti varlığını güçlendiren bir algı yaratıyor.
Davutoğlu, siyasi fikirlerinde mutaassıp, koyu muhafazakar bir seçmen kitlesine mesaj verebilecek konumdadır. Bu durum, diğer kitlelerin oylarını çekmek söz konusu olduğunda bir dezavantaj iken bu başlıkta açık bir avantajdır. Partisi için doğru bir kurumsal kimlik inşa etmeyi başarırsa mesajlarının aynı anda toplumun bambaşka kompartımanlarından dinlenmesi ihtimali vardır.