Tarihe Mazeret Bırakmak: İslamcılığın Ötesinde Müslüman ve Siyaset

Standart

Yazan : Fahrettin Dağlı

Üçüncü Selim’in tahta çıkış töreni, 1789, Ressam: Konstantin Kapıdağlı, Topkapı Sarayı Müzesi

Yıllardır bazı yanlışları dile getirmeye çalışıyoruz. Ne kadar isabet edip etmediğimizi tarih yorumlayacak ve hakkını teslim edecek. 

Her şeyden önce maksadım, Allah’a ve ahiret gününe iman eden birisi olarak hesap gününe bir mazeret bırakmak… Bugüne dair sual sorulduğunda verilebilecek makul bir mazeretimiz olsun. Tıpkı israiloğullarının ‘Cumartesi Yasağı’na uymayan topluluğa ‘hakkı ve adaleti’ hatırlatanlara ‘Size ne oluyor? Bırakınız kim ne yaparsa yapsın, her kesin günahı kendisine’ diyenlere karşı ifade ettikleri; “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)…”

Malum tarih, biteviye kendini tekrarlıyor. Akıllarını kullanmayan toplumların tarihi daha sıklıkla tekerrür ediyor. Allah, insanoğluna takdir ettiği ömür yolculuğunda el kitabı olsun diye bir kitap gönderdi ve o kitabı yaşayan bir model olsun diye de yol rehberi/kılavuzu görevlendirdi. Biz inananlara ise hazır sofraya buyur demek ve önümüze serilen sonsuz nimetten nasıl yararlanacağımızı bilmek/öğrenmek ve yaşamak kalıyor. Kitapta yüzlerce kıssa anlatılıyor. Dikkatler çekiliyor; ‘Sizden önceki kavimler şunları, şunları işledi ve başlarına şunlar geldi veya şu mükafatlara eriştiler.’ Eğer bu dine samimiyet ve ihlasla inanıyor, iman ediyorsak; kitapta uzun uzun anlatılan kıssaların evrensel ve zaman üstü mesajları üzerinde tefekkür etmek ve bugünümüze dair soyutlamalar ve çıkarımlarda bulunmak gerekir, beklenir. -Haşa- Allah abesle iştigal etmeyeceğine göre Kitapta ifade buyrulan her kelime ve cümleyi dikkatle ve tefekkür ederek, hikmet süzgecinden geçirerek okumamız ve anlamamız gerekiyor. İşte bu okuma ve anlama gayreti bugünümüze dair meselelerimizi anlamlandırmak konusunda muazzam ölçütler, kıstaslar sunuyor. 

Bu vesilelerle bir mülahazayı tekrarlarla teberrüz ettirmeye çalışıyorum; Benim resmi bir ilahiyat tahsilim yok. Aslında iştigal saham ve eğitimim ‘Siyaset/yönetim bilimi’. Bir Müslüman olarak özellikle iştigal sahamla ilgili olarak Allah’ın muradı nedir/ne olabilir sorularına cevap arıyorum. Müslümanlık iddiamda sahici yazmak, konuşmak ve yaşamak adına…

Evet, yine yazımızın başında değindiğimiz kıssaya gelelim. Özetin özeti şu; İsrail oğulları Peygamberlerinden kendileri için Rabbine niyazda bulunup şunu talep etmesini dilediler; “Allah bize de kutsal bir gün tayin etsin ve o gün başka hiçbir şeyle iştigal etmeyip sadece Rabbimize ibadet edelim…” Allah, yapılan bu niyaza cevap verdi ve onlara Cumartesi gününü kutsal kıldı. Bir talepte bulundular ve talepleri karşılandı ama şimdi verilen karşılıkla imtihan edilme safhası geldi; Verdikleri söze sadık kalarak Cumartesi günü geçim kaynakları olan ‘balık avlamak’ dahil olmak üzere hiçbir işle iştigal etmeyip, sadece ve sadece Rablerine ibadet edecekler. İmtihan ya; balıklar da tam da Cumartesi günü kıyıya vuruyorlar. Bu çetin sınavın karşısında İsrailoğulları üç sınıfa ayrılıyor;

-Birinci gurup; Güya hile-i şeriyye yaparak Cuma gününün akşamından ağlarını götürüp denize bırakıp, Cumartesi gün batımından sonra gidip toplayanlar. Yani, yasağı, hududu çiğneyen azgınlar, doyumsuzlar. 

İkinci gurup; ‘yasağı çiğneyenlere karşı cephe alanlar, uyaranlar, ikaz edenler…

Üçüncü gurup ise, yasağı çiğneyenlere karşı çıkmayarak, ikinci guruba da, ‘size ne onların fiillerinden. Ahirette Allah karşılığını verecek. Hem sizin uyarılarınızla da yola gelecek değiller’ diyenler.

Bu kıssa ile ilgili ayetlerden en çok beni düşünmeye, tefekküre sevkeden ayet; Araf 164’te ifade buyrulan; 

Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da karşılık olarak, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi. (Araf, 164)

İlâhî kanunlara bizzat karşı gelmeyen, fakat dinî değerlere karşı gösterilen yıkıcı hakaretlere sessiz kalan ve birinci gruba nasihat edenlere “O hukuk, adalet tanımazlara herhangi bir nasihatte bulunmanın hiçbir yararı yoktur (adam olmazlar)” diyen insanlara ‘hakkın ve adaletin savunucusu’ gurubun verdiği cevap; “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)…” Ayetin bu cümleciğinin açılımı şu; O adalete/hukuka aykırı hareket edenleri belki doğru yola yeniden dönerler veya en azından bu zalimleri uyarmak konusunda üzerlerine düşeni yaptıklarını, Rableri katında gösterebilecekleri bir amelleri olsun diye onları iyilik yapmaya ve kötü işlerden uzak durmaya çağırırlar. Allahüalem şöyle bir yorum da yapılabilinir; ‘Aslında onların kolay kolay yola geleceklerine, hatalarından vazgeçeceklerine biz de ihtimal vermiyoruz ama yarın hesap gününde Rabbimiz sual sorduğunda, hiç olmazsa bir cevabımız olsun; ‘Yanlışlarından dönmek hususunda zayıf bir ihtimal de olsa biz o yasağı çiğneyen zalimleri uyardık. Yola gelmeseler bile Sana getireceğimiz bir mazeretimiz olsun.’ diye… 

Ve sonuçta, Allah’ın korkunç belası o şehre geldiğinde bu cezadan kurtarılmış olanlar sadece bu ikinci gruba mensup olanlar oldu. Kur’an’a göre, bizzat kötülüğün ortadan kaldırılmasına çalışmış oldukları için onlar, gelen bu afetten kurtarıldı. Diğer iki grup ise, günah işleyenlerden sayılmak suretiyle ve suçlarının yapısı ve yaygınlık derecelerine göre cezalandırıldılar.

Bazı müfessirler üçüncü grubun, kurtarılan insanlar arasında mı, yoksa cezalandırılanlar arasında mı olduklarının kesinlikle söylenemeyeceğini ifade ederler. Çünkü Kur’an’ın bu konudaki ifadesi sarahatli değildir. 

Her ne olursa olsun bu ayetler bağlamında anladığımız; Bir kimse sadece adalete/hukuka karşı gelmemek ve pasif kalmakla kurtulamaz. Aksine hakkı ve adaleti hakim kılmak ve zulmü ortadan kaldırmak için bütün gücünü bizzat ortaya koymalıdır. Bu, Kur’an’ın genel bağlamı ve hadislerle de desteklenmektedir. Çünkü toplumsal suçlarla ilgili Allah’ın sünneti budur. Allah, kitabında şöyle buyuruyor: “(Öyle) bir fitneden sakının ki, o aranızdan yalnız haksızlık edenlere ulaşmakla kalmaz”. (Enfal, 25) . Bu ayeti açıklama mahiyetinde Hz. Peygamber şöyle buyurur; “Yapabilme ve engel olabilme durumunda olmalarına rağmen, gözleri önünde açıkça işlenen günahlara göz yumdukları ve bunlara hiçbir hoşnutsuzluk tepkisi göstermedikleri sürece, günahkârların günahı yüzünden Allah bütün bir toplumu cezalandırır. İnsan topluluğu böyle bir duruma düştüğü zaman Allah, suçlularla beraber bunlara göz yumarak, müsamaha gösterenleri de aynı muameleye tabi tutar.”

İşte yıllardır yapmaya çalıştığımız ve hayatın bir düsturu olarak gördüğümüz hakikat bu… Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlar mevzu ettiğimiz kıssada geçtiği gibi guruplara ayrılmış durumda. Acizane tüm gayretimiz ikinci gurupta olanlara dahil olmaktır. Dikkat ederseniz, bugün de aynı itirazlarla karşılaşıyoruz; ‘Boşuna uğraşmayın bunlar adam olmaz. Yanlışlarından dönmezler. Çünkü onlar yanlış yaptıklarını bile kabul etmiyorlar. Her şeyi hiley-i şeriyye ile tevil ediyorlar.’ Ne diyelim, belki de öyledir. Ama öyle de olsa, böyle de olsa bizlere düşen bir görev var; Az bir ihtimalde olsa belki yanlışlarından vazgeçerler. Vazgeçmeseler bile yarın hesap gününe Rabbimize götürecek bir mazeretimiz olur. 

Burada bugünümüze dair çıkarımlarda bulunmak adına bir hususun altını çizmiş olayım; O haramı/yasağı çiğneyenler de Allah’a inandıklarını ve kendilerince yasağı çiğnemedikleri iddiasındalardı; “Çünkü Allah Cumartesi günü avlanmayı yasakladı. Halbuki biz Cuma günü gidip ağlarımızı bırakıp, Cumartesi gün bitiminden sonra da gidip ağa takılanları topluyoruz.” Akıllarınca -Haşa- Allah’ı aldattıklarını zannediyorlardı. Yani, zahir görüntü olarak ortada Allah’ı inkar eden filan yok. Müslümanlık iddiasında bulunup hakkı ve adaleti çiğneyen bir gurup var. Kur’an da detay yok ama bir ihtimalle münafıkların ortak karakteri olan ‘daha çok dindar gözükme’ gibi bir halleri de vardı. 

Allah, Kur’anında haber verdiği bu kıssa muvacehesinde, yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı bir daha gözden geçirip muhasebe ve murakabe yapma imkanı, kudreti nasip etsin!..


Orjinal Başlık : TARİHE MAZERET BIRAKMAK!
Kaynak : www.facebook.com
İlk Yayın Tarihi : 13 Haziran 2019

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.