Bir canlı olarak var olmamızın temelinde, dış dünyayla kurduğumuz etkileşimler yatıyor. Beynimiz, beş duyumuz (dokunma, duyma, görme, tatma, koklama) aracılığıyla dışarıdan aldığı bilgilerle zihninde bir imaj oluşturuyor. Tüm anlamlar, tüm kavramlar bu süreçle şekilleniyor.

Alanın uzmanları bunu çok daha bilimsel bir dille açıklayacaktır elbette. Ancak son zamanlarda Whatsapp’taki konuşma şekillerinden tutun da, birbirini hiç görmemiş insanların sürekli dijital toplantılar yapmasına, Twitter’daki linç kültürüne ve genel olarak sosyal medyanın akıl sağlığı üzerindeki etkisine baktığımda garip bir trend gözüme çarpıyor.
Biz insanlar, giderek artan bir şekilde eksik duyu girdileriyle beynimizi şekillendirmeye başladık.
Ne demek bu?
Gerçek bir odada yankılanmayan, gözümüzle gördüğümüz ortamla uyuşmayan, yüzeysel sesler ve konuşmalarla iletişim kuruyoruz. Görsel duyuyu beslese bile, derinliği olmayan, gerçek ortamda cisimlerden kırılarak oluşan ışıkla değil de dijital ekranlardan yansıyan görsellerle yetiniyoruz. El sıkışmak, bir ortamın kokusunu almak gibi gerçek dünya deneyimlerinden yoksun iletişimler kuruyoruz. Düşünsenize, beynimiz dış dünyayla kendi duyuları üzerinden yeterince bağlantı kuramadığı için kısıtlı bilgiyle işlemeye başlıyor.
Aynı anda, bunun tam tersi bir trend de yükselişte.
Biz insanlar olarak yüz binlerce yıldır geliştirdiğimiz kelimeler, sözcükler ve anlamlar, gerçek dünyanın zihnimizde düşünsel bir tanımını, bir kopyasını oluşturmamızı sağlayan bir araç oldu. Sanatlar bile, bu düşüncelerin, yani dış dünyaya ait zihnimizdeki imgelerin tekrar dış dünyaya yansıtılmasıyla ortaya çıktı.
Şimdi gelelim yapay zekaya. Yapay zekayı oluştururken, ona insanlık tarihi boyunca kaydedilmiş tüm dillerdeki tüm içerikleri öğrettik. Yani yapay zeka şu anda, insanlığın tecrübe ve algılarından oluşmuş, gerçek olmaya bir tanımlar dünyasında gelişiyor. Henüz bu tanımları doğrulayacak ve kendi tecrübelerini oluşturacak duyusal girdilerden yoksun.
Ancak başka bir şey daha oluyor. Dış dünyaya ait çok farklı sensörlerle veri toplayan makineler geliştirmeye başladık. Bu makinelere bedenler (eller, kollar, kafalar, antenler) vererek robotlar ürettik. İşte tam da bu noktada, robotlar ile yapay zeka birleştiğinde tarihte ilk kez canlı olmayan bir zihin, dış dünyaya (gerçek dünyaya) dair duyular üzerinden veri toplamaya ve kendi gerçek dünya tecrübesini oluşturmaya başlayacak. Yani yapay zeka, tıpkı bizler gibi, çevresiyle büyüyen bir zihin olabilecek.
Bizim giderek dijitalleşen ve mevcut duyularımızı da kapatarak beynimize yaptığımız şey ise bunun tam tersi gibi duruyor.
Bu çelişkili durumun sonuçlarını 10 yıl içinde görmeye başlayacağımız benziyor. Bu yüzden, dijitalleşme bence insan olarak üzerinde en çok kafa yormamız gereken konu (tüm kabile savaşları, kar ve menfaat kavgaları gibi diğer acil konuların çok ötesinde bir aciliyet bu).
Aksi takdirde, bunu bizim yerimize duyuları olan robotlar düşünmek durumunda kalacak. Hem de çok yakında.
Siz ne düşünüyorsunuz? Dijitalleşmenin beynimiz ve geleceğimiz üzerindeki bu etkisi hakkında sizin gözlemleriniz neler?