Tanrıların Gölgesinde, Kralların Adaleti: Kral’a Şikayet

Standart

Aşağıda yer alan bu tarihi mektup, MÖ 7. yüzyılda Asur Kralı Assurbanipal’e hitaben yazılmış resmi başvurulardır. Bu metinler, sadece kişisel adaletsizliklerin değil, aynı zamanda dönemin siyasal ve toplumsal düzeninin tüm çıplaklığıyla ifşa edildiği belgelerdir. Devlet, kralın şahsında kutsal ve mutlak bir güç olarak tecelli ederken; adalet, bireylerin çaresizce sarayın eşiğine başvurduğu bir ideal olarak kalmaktadır.

Asurbanipal

Mektup, A. Leo Oppenheim’in Mezopotamya’dan Mektuplar adlı eseri [1], Mezopotamya’da devlet, adalet ve din ilişkilerine ışık tutan tarihî mektupları bir araya getirir. Mektuplar, bireylerin kraldan adalet talebini, din adamlarının yozlaşmasını ve toplumsal güç ilişkilerini çarpıcı biçimde yansıtarak, antik dünyada hukukun nasıl işlediğine dair eşsiz bir perspektif sunar.

Assurbanipal, Asur’un son büyük kralı olarak bilinir. Saltanatı sırasında imparatorluk tarihinin en parlak dönemlerinden birine ulaşmış, askeri zaferlerinin yanı sıra entelektüel mirasıyla da öne çıkmıştır. En bilinen başarısı, başkent Nineveh’te kurduğu devasa kraliyet kütüphanesidir. Bu kütüphane, antik Yakın Doğu’nun en büyük bilgi arşivlerinden biri olmuş ve birçok Sümer, Babil ve Asur metninin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Ancak onun döneminde yaşanan büyüme, aynı zamanda imparatorluk içinde derin çatışmaları ve toplumsal adaletsizlikleri de beraberinde getirmiştir.

Bu mektuplarda dikkati çeken en önemli unsurlardan biri, halk ile iktidar arasındaki uçurumun büyüklüğüdür. Adaletin dağıtımı, yöneticilerin keyfi kararlarına bağlıdır. Kral adına hareket eden yerel yöneticiler ve yargıçlar, kimi zaman kişisel çıkar uğruna yargı kararlarını tersine çevirirken, halk mülksüzleşir ve kölelik koşullarında yaşamaya mahkûm olur. Devletin yargı gücü, yalnızca bir hak arama yeri değil; aynı zamanda iktidarın yerelden saraya taşınan iç çatışmalarının da mekânıdır.

Aynı zamanda bu mektuplar, örgütlü din ve din adamlarının kamusal alandaki yozlaşmasını da açığa vurur. Tanrı adına görev yapan bir rahibin tapınaktan hırsızlık yapması ve buna tanık olan diğer görevlilerin suçu örtbas etmeye çalışması, sadece bireysel değil, kurumsal bir ahlaki çöküşü de gözler önüne serer. Tapınakların hem dini hem de ekonomik merkezler olduğu bu dönemde, tanrının adıyla meşrulaştırılan güç, halkın zararına yozlaşmaya dönüşebilmektedir.

Sonuç olarak bu mektuplar, tanrıların gölgesinde hüküm süren kralların toplumla olan karmaşık ilişkilerini, adaletin kırılganlığını, köleliğin sıradanlaşmış doğasını ve devlet içindeki yozlaşmayı eşsiz bir dille belgeliyor. Hem tarihsel hem de siyasal okuma açısından bu belgeler, güç ilişkilerinin hem kutsal hem de dünyevi yüzünü anlamak isteyen herkes için birer anahtardır.

MEKTUP
Efendim kral Assurbanipal [2]’e, kulunuz Nabû-balassu-iqbi’den:

Tanrılar Nabû [3] ve Marduk [4] Majestelerini kutsasın. Tableti Hayat’a yazmak için yazı kamışını elinde tutan tanrınız Nabû [3], hükmünüzün gökler ve yeraltı kadar uzun sürmesini sağlasın.

Nasıl olur da ben, defalarca Majestelerine başvurmuş olmama rağmen kimse tarafından sorgulanmadım? Sanki Babil’in adı artık Majesteleri nezdinde itibarsızlaşmış gibi. Ya da sanki Majestelerine karşı bir suç işlemişim gibi. Ancak Majestelerine karşı hiçbir suç işlemedim; sadece düşmanlıklar başlamadan önce kralın emrini Arrabi’ye ilettim. “Saray adına görevdeyim,” dememe rağmen, o kişi mallarımı gasp edecek kadar ahlaksızdı. Hatta beni, halkın önünde kelepçeleyip tutukladı. O zaman Majestelerinin ayaklarına kapandım, o gün canımdan utanarak şöyle dedim: “Ancak ölüler huzurdadır.”

Geçen yıldan beri kimse bana yiyecek bir şey vermedi. Açlık ve yoksulluk başıma geldi. Su içmek için kuyuya gidiyorum, ayaklarımı yıkıyorum ve sonra tekrar krala hizmet etmek için mahkemeye dönüyorum.

Bir zamanlar ahşap bir tablet yazıp krala göndermiştim; şöyle diyordu:

“Burada düşmanlarım var, yoluma engeller koyuyorlar – kralın bundan haberi olmadan – ve kralın beni yok etmesi için onun kulağına hakkımda korkunç sözler fısıldıyorlar.” Majesteleri bilmelidir ki, boynumdaki altın takıları çalan o iki adam hâlâ beni yok etmek ve mahvetmek için planlar yapıyor. Hakkımda sarf ettikleri o korkunç sözler Majestelerinin kulağına ulaştı!

Bir de ikinci bir mesele var ki bu da Majestelerinin çıkarlarına aykırıdır, ve Šarru-lu-dâru[4] bunu yaptı. Kraliyet fermanı şöyledir: “Benim iznim olmadan Babil’de ganimet dağıtmak kimseye yasaktır!” Ancak o, çoban soyundan gelen bir Babil’liye kızını vererek, Majestelerine karşı başka hiçbir ülkede işlenmemiş bir suçu işlemiştir; o Babil’liye bir arazi verilmesini emretmiştir.

Majesteleri, ülkenin başına özel bir bakan ve başyargıç atadı, onlara şöyle dedi: “Ülkem için adil kararlar verin.” Defalarca, Šarru-lu-dâru [5]’yu vali yapmadan önce, başyargıç bana lehime kararlar verdi ve babamın mülküne ait olduğu halde çalındığı iddia edilen bir cariyeyi bana teslim etti. Ancak Šarru-lu-dâru [5] göreve geldiğinde, lehime olan kararı bozdu ve cariyem şimdi benim faydam olmadan çalışıyor; ben ise susuzluktan ölüyorum. Onunla tartıştım ama benimle ilgili hiç bilmediğim konularda birçok dedikodu yayıyor. Artık Majestelerinizin hizmetkârları bir araya geldiğinde, eskiden benimle konuşanlar benden yüz çeviriyor.

Marduk [4] adına, öfkesi Tufan Ejderhası gibi kudretli, ama bakışı merhametli bir baba gibi olan Marduk [4] adına yemin ederim ki, siz (kral) tüm kralların efendisisiniz! Karar verilmiş şekilde bana malımı ve babamın mülkünü geri versinler, o zaman kralı yüceltip ibadet edeceğim.

Efendim kral Assurbanipal [2]’e, kulunuz Aššur-ḥamatiya’dan:

Majestelerine sağlık diliyorum! Tanrılar Aššur [6], İštar [7], Bêl [8] ve Nabû [3] Majestelerini kutsasın.

Tanrı Ea [9]’nın rahibi olan Nabû-ēpuš [10], Ekur [11] Tapınağı’nda hırsızlık yaptı; altınla kaplı kurban masasının süslemelerini soyup aldı ve taşıdı. Tapınak muhafızı Nabû-nādin-apli onu ellerinde altınla yakaladı; onu benim (Ea [9] adamı) önüne getirdiğinde, her şeyi inkâr etti. Ancak muhafız şöyle dedi: “O çaldı!” İki adam birbirine zıt ifadeler verdi. Kral, mektubu taşıyan bu kişiyi sorgulamalı, her iki kişi hakkında bilgi istemelidir. Çünkü şimdiye kadar bir soruşturma emri gelmediği için, daha fazla hırsızlık yaşanacak; zira bu adamlar boşta kalıyor ve birbirlerini kolluyorlar. Ekur Tapınağı [11]’na büyük zarar verecekler. Şimdi aralarında şöyle diyorlar: “Bunu bu şekilde yapalım!” Onlarla konuştuğumda dinlemiyorlar.

Duyduklarımı Majestelerine aktardım. Nasıl uygun görürse öyle davransın.

Not: Hırsızlık yapan Nabû-ēpuš [10], bir tapınak şarkıcısıdır; sunağa sadece onun erişimi vardır.

Dipnot:

[1] Oppenheim, A. L. (1967). Mezopotamya’dan Mektuplar: İki binyıllık kil tabletler üzerine resmî, ticari ve özel mektuplar(Çev. ve Giriş yazısı ile). Chicago: University of Chicago Press.

[2] Assurbanipal – MÖ 669–631 yılları arasında hüküm süren Asur kralı. Entelektüel yönüyle, özellikle Nineveh Kütüphanesi‘ni kurmasıyla tanınır.

[3] Nabû – Yazı, bilgelik ve kader tanrısı. Marduk’un oğlu sayılır. Yazmanların ve öğrenmenin tanrısı olarak görülür.

[4] Marduk – Babil panteonunun en yüce tanrısıdır. Adaletin, düzenin ve krallığın koruyucusudur.

[5] Šarru-lu-dâru – Asur/Babil döneminde bir tür yerel yönetici veya yargıç olarak görev almış kişi.

[6] Aššur – Asur ulusunun baş tanrısı. Devletin koruyucusu ve savaş tanrısıdır.

[7] İštar – Aşk, savaş, bereket ve cinselliğin tanrıçası. Mezopotamya’nın en güçlü ve karmaşık tanrılarındandır.

[8] Bêl – “Efendi” anlamına gelir. Çoğunlukla Marduk’la özdeşleştirilir.

[9] Ea (Enki) – Su, bilgelik, büyü ve yaratılış tanrısıdır. Abzu (tatlı su yeraltı okyanusu) ile ilişkilendirilir.

[10] Nabû-ēpuš – Tapınakta görevli bir rahip ve aynı zamanda sunak alanına özel erişimi olan bir şarkıcı.

[11] Ekur Tapınağı – Tanrı Enlil’e adanmış kutsal tapınak. Sümerlerin kutsal merkezi olan Nippur’da yer alır.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.