Eflatun’un (Plato) M.Ö. 380 yılında (2.400 yıl önce) yazdığı “Devlet” isimli eserinden kısa bir alıntı. Okuyunca ilk akla gelen teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin insan denen varlığın, arzularının, güdülerinin, beklentilerinin ve çaresizliklerinin aynı kaldığı oluyor. Aynı sebeple ve aynı duygularla 24. yüzyıllık mesajların bugün aynen de geçerli olduğunu düşünebilirseniz. Ve böyle düşünmekle de yanılmazsınız. Düşünmek ise içinden kaçamayacağımız kendi hücremize dönüşüverir. Belki gerçekten de cehalet mutluluktur.
Okumaya devam etMAKALE
Bu Rejim Bizi Ay’a Götüremez
Standart
Melih R. Çalıkoğlu, 2014
Uzay Programına Neden Sevinemedim?
Açık ve net konuşayım. Daha küçük bir çocukken, henüz Uzay Mekiği bile ilk uçuşunu yapmamışken, Skylab uzay istasyonu yeryüzüne düşürülürken yani 1970’lerin sonlarından beri uzay ve uzayın keşfi konusuna meraklıyım. Çok yakından takip ederim. Her ne kadar pozitif bilimlerde eğitim almamış olsam da, bir mühendis veya benzeri yetkinliğim bulunmasa da, bir sosyal bilimci olarak bu konunun politikle ve kültürle ilgisini araştırabilecek yeterlikte olduğumu düşünüyorum. Bu hafta Cumhurbaşkanı’nın büyük bir şölenle duyurduğu, altının boş olduğu bir iki gün geçmeden anlaşılan, uzay programına neden sevinemediğimi, ve neden bu ekibin Türkiye’yi yeni keşifler çağına taşıyamayacağını bu bilgi birikimime dayalı olarak açıklamam gerekiyordu.
Okumaya devam etATEŞ ZATEN ELİMİZDE; TANRILARDAN ÇALINACAK BİR ŞEY KALMAMIŞTIR!
Standartİnsanlar anadilini imla kuralları veya anlam yapıları hakkında özel bir eğitime ihtiyaç duymadan konuşabilir. Metinlerin nasıl işlediğini bilmemiz gerekmez. Bu durum, bilgisayar yazılımlarından hiç anlamayan kişilerin bilgisayar kullanabilmesine benzer. Peki özel bir şeyler öğrenmeksizin güzel konuşabiliyorsak, edebiyatın gereği nedir?
Bu sorunun cevabı dil bilimcilerin sahasında kalıyor. Ancak benzer bir soru sanat ve estetik için de söz konusudur: Yüz milyonlarca insan için sanatsız bir yaşam mümkün ise insanoğlu için sanatın gereği nedir?
Okumaya devam etATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ: BİR EMEKLİLİK HAYALİNİN ERİYEN MİRASI
StandartCumhuriyetin ilk yıllarında Ankara, borç karşılığı kurulan hayallerle kanı emilmiş topraklarda açmış bir filiz gibiydi. Bozkıra gelen bir çocuk müjdesi veya üzerine titreyeceğiniz bir tomurcuk.
Atatürk Orman Çiftliğinin hikayesi, Atatürk kendi hayatını Ankara tomurcuğuna katmak istediğinde başladı. Henüz 44 yaşındaydı ama eskiler “Harb-i Umumi’yi gören ihtiyardır” dermiş; Atatürk de o cephelerde “yaşlanmış” genç bir kurucu liderdi. Savaştan sonra birçok fabrika, kurum ve işletme için ulusa önderlik yaptı ama bu çiftliğin her kuruş masrafını hep cebinden ödedi. Kendi toprağında yalın ayak yürümek arzusu hiç rahat vermez zaten insana, kıpırdanır durur içinde…
Okumaya devam etTÜRKİYE TARİH YAZIYOR!
StandartTürkiye bir süredir tarih yazıyor. Belki de “tarihini yazıyor” veya “tarihini yeniden yazıyor” demeliydim.
Bunu dizilerle ve bazen de filmlerle yapıyoruz. Medya ve ona bağlı finans kaynaklarının tek havuzda toplanması işimizi kolaylaştırdı. Tarihimizden bazı sayfalar dev bütçeli prodüksiyonlarla yeniden canlandırılıyor: Diriliş Ertuğrul, Payitaht:Abdülhamid, Kut’ül Amare ve benzerleri. Peki oluyor mu? Yeniden yazabiliyor muyuz tarihimizi?
Okumaya devam etKORONADAN SONRAKİ GÜN?
StandartDünya küresel bir salgın yaşıyor. İlk günlere göre daha umutluyuz ama televizyonlar sayılar vermeye devam ediyor. Her biri sevgili bir anne, hep özlenecek bir baba veya görseniz kıyamayacağınız bir evlat olan rakamlar bunlar.
Korona pandemisi ülkeleri gelişmiş veya az gelişmiş diye sınıflandırmadı. Virüs karşısında zenginliğimizden ve statülerimizden sıyrıldık. Bir anlığına, daha eşit ve daha şefkatli bir dünya geçti hayalimizden. Kısa bir an, iz bırakan bir hayal.
Okumaya devam etSÜRÜYE DAHİL OLMANIN BÜYÜSÜ…
StandartGrup psikolojisi üzerinde yapılan en dikkatli araştırmaların kanıtlamaya ve detaylarıyla tanımlamaya çalıştığı şey, aktif bir grubun içindeki bireylerin zamanla eriyerek kendisini özel bir durumun içinde bulması sürecidir. Bu, hipnotize edilmiş bir bireyin kendisini hipnotize eden kişinin ellerinde bulması gibi büyüleyici bir durumdur… Bireyin uyanık kalmasına karşın bilinçli kişilik tamamen yok olmuş, akıl ve irade kaybolmuştur. Bütün hisler ve düşünceler hipnotize eden kişinin (yani sürünün) istediği yöne doğru yönelmiştir. (FREUD S., Grup Psikolojisi ve Ego Analizi, Alter Yayıncılık, 2013, s.10)
Okumaya devam etPOSEİDON’UN İZİNDE…
Standart“Yüce bir yaratıcı olduğu” inancı hakkındaki temel eleştirilerden biri de bu inancın, insanoğlunun sığınma veya teselli ihtiyacından doğduğudur. Elbette mümkündür; zira dünya güvenli bir yer değildir. Kaçınılmaz tehlikeler bu küredeki canlıların yol arkadaşı adeta. Kar, fırtına, sel veya depremler, besin zinciri, türlerin saldırganlığı ve elbette insanın insana ettikleri… Yaşam savaşının acımasızlığı karşısındaki sonsuz çaresizliğimiz, sonsuz bir sığınak ihtiyacı doğurmuş olabilir. Belki bizi yüce bir güç yaratmıştır, belki de biz o yüce gücü yaratmışızdır. Her iki argüman da dogmatik ve çürütülemez görünüyor. Öyleyse inanç veya inançsızlığın “doğru” veya “yanlış” ilan edilmesi de mümkün değil.
Okumaya devam etYAKIŞTI MI ENSAR’A, YAKIŞTI MI MUHACİR’E!
StandartAnadolu her zaman çok göç aldı. Laf aramızda, biz de göç ederek geldik buraya. Ezelden beri ev sahibi değiliz yani. Çadırlarımızla geldiğimizde başka sahipleri vardı buraların. Bizler ise yeni bir hayat arayan yurtsuz göçmenler idik. Bunu hepimiz hatırlıyoruz değil mi? Her neyse…
Sonra Kırım’dan, Kafkasya’dan, Balkanlardan, Kuzey Irak’tan göçler oldu Anadolu’ya. Başka başka zamanlarda yüz binler, milyonlar katıldı aramıza. Sığıştık bir şekilde. Çeşit çeşit göçlerle çeşit çeşit yaşamlar kuruldu. Her birinde büyük zorluklar yaşandığına şüphe yok. Ama böylesi hiç olmadı; sanırım.
Okumaya devam et“YANSIN SURİYE, YIKILSIN İDLİB, KAHROLSUN ESAD”, ÖYLE Mİ!
StandartUğur K.YİĞİT, Dr.
Beşşar Esad güçleri dün Halep’i ele geçirdi. Sekiz yıl önce başlayan kaotik iç savaş dönemi boyunca muhaliflerin egemenliğinde kalmış bir şehirdi Halep. Tarihi, coğrafi konumu ve nüfus yoğunluğu bakımından kritik olan bu merkezin el değiştirmesi önemli bir kilometre taşı. Esad için ele geçirilmesi gereken daha büyük bir kent yok artık. Bundan sonrası kendiliğinden gelecek. Peki ama “kendiliğinden gelecek olan şey” ne?
Okumaya devam et